ITF’İN 42. GENEL KURULU MEKSİKA’DA YAPILDI. GENEL BAŞKANIMIZ KENAN ÖZTÜRK GENEL KURULDA UPS DİRENİŞİ VE ÜLKEMİZDEKİ GELİŞMELERLE İLGİLİ KONUŞMA YAPTI!

Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu’nun (ITF) 42. Genel Kurulu 5-12 Ağustos 2010 tarihleri arasında Meksika’nın başkenti Mexsico City’de yapıldı. Meksika’da yapılan Genel Kurul’a 114 ülkeden 760 sendikayı temsilen 1376 delege katıldı.

ITF,TUMTİS
ITF’in “dünyanın hiçbir bölgesinde örgütsüz UPS işçisi bırakmama” projesi çerçevesinde sendikamızın da Türkiye’de örgütlendiği UPS, Genel Kurulun önemli gündem maddelerinden birisiydi. Genel Kurul süresince her gün UPS direnişi ve direnişle dayanışmanın geliştirilmesi katılımcılar tarafından dile getirildi.
            ITF Genel Kurulu’nda her konuda UPS işçileri ve sendikamız TÜMTİS ile dayanışmanın geliştirilmesi kararı alındı. Genel Kurulda İstanbul’a gelerek UPS direnişini ziyaret eden Avrupa Taşıma İşçileri Federasyonu (ETF) Genel Sekreteri Eduardo Chages, ITF Kara Taşımacılığı Bölüm Başkanı Mac Urata, Hollanda Sendikalar Birliği Bangengton Sendikasından Jonnes De Jong yaptıkları konuşmalarda UPS direniş ve dayanışma tutumunun artarak devam etmesi gerektiğini belirttiler.ITF,TUMTİS
Genel Başkanımız Kenan Öztürk’ün ITF’in Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma ayakta alkışlandı. Genel Başkanımız yaptığı konuşmada şunları söyledi: Sizleri sendikam ve Türkiye işçi sınıfı adına saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. 91 günden bu yana direnişte olan UPS işçilerinin dostluk mesajlarını ve dayanışma çağrılarını getirdim. Merhaba.
Kapitalizmin küresel krizi devam ederken milyonlarca insan işini kaybediyor, sosyal haklar dünyanın her yerinde kısılıyor ve sendikal örgütlenme üzerindeki baskılar giderek artıyor. Küresel krizin faturası dünya işçi sınıfına çıkarılıyor. Buna karşılık uluslararası tekeller kriz koşullarında karlarını arttırmaya devam ediyorlar. Uluslararası şirketler dünya yüzeyini ahtapot gibi sarmış kollarıyla, yoğun bir emek sömürüsü üzerinden tatlı karlar elde ediyorlar. ITF,TUMTİS
“İşçi Sınıfının Vatanı Bütün Dünyadır”
Günümüzde uluslararası tekellere karşı ulusal ölçekle sınırlı bir mücadele yürütmek artık neredeyse imkansız hale gelmiştir. “İşçi sınıfının vatanı bütün dünyadır” sözü belki en çok günümüzde geçerliliğine kavuşuyor. Bu gelişmeler karşısında sendikalar olarak uluslararası dayanışmayı büyütme görevi ile karşı karşıyayız. Sermayeye karşı mücadelemizde en az onun kadar küresel bir perspektife sahip olmalıyız.
ITF’in 42. Kongresi’nin bu bilinci daha da pekiştireceğine ve çokuluslu firmalara karşı yürüttüğümüz mücadelede uluslararası emek dayanışmasını büyütmeye hizmet edecek kararlar alacağına inanıyorum.
Bu düşünceler ışığında kısaca Türkiye’deki sendikal mücadeleden söz etmek istiyorum.
Ekonomik gelişmişlik bakımından dünyanın ilk 20 ekonomisinden biri, ama sendikalılık oranı açısından ise dünyanın en son sıralarındaki bir ülkeden, Türkiye’den geliyorum. Sendikal yasakların, grev yasaklarının ülkesi olan Türkiye, aynı zamanda en çok sendikacının tutuklandığı ya da gözaltına alındığı ve baskı gördüğü ülkelerin de başında geliyor. Sendikalaşma oranının % 10 düzeyinde olduğu ülkemde her yıl binlerce işçi sadece sendikalara üye oldukları için işten çıkarılıyor.
Genel başkan seçildiğim 2007 yılından bu yana sendikama üye olduğu için işten çıkarılan işçi sayısı 1000’e yaklaştı. Ve neredeyse direnişsiz tek bir günümüz geçmedi. Şube yöneticilerim gözaltına alındı, aylarca tutuklu kaldı. Hakkımda açılmış birçok dava var. Şu anda devam eden UPS direnişi sebebiyle yönetici ve üyelerimiz her gün polis ve jandarma karakollarına, savcılıklara ifadeye çağrılıyor. İşverenlerin asılsız ihbar ve şikâyetleri sebebiyle soruşturmalar açılıyor, dosyalar bilinçli bir şekilde kabartılıp baskı ile sindirilmek isteniyoruz.
Anayasa teorik olarak sendikal hakları güvence altına alıyor; sendika kurma ve serbestçe üye olma hakkı getiriyor. Toplu sözleşme hakkını, grev hakkını tanıyor. Ama hak ve özgürlüğü belirttikten hemen sonra istisna ve sınırlandırmalarla da kullanılmaz hale getiriyor.
Kamu emekçilerine ilişkin yasaklar ve sınırlandırmalar, Sendikalar Kanununda, TİS ve Grev-Lokavt Kanununda bulunan yasaklar ve istisnalar, imzalandığı ve yürürlüğe konduğu halde uygulanmayan ILO sözleşmeleri, Türkiye’yi örgütlenme, grev ve toplu pazarlık hakkı, yani sendikal haklar konusunda en geri ülkeler arasına koyuyor.
Ülkem, örgütsüz, sendikasız işçileriyle, işverenler için adeta bir ucuz emek cenneti… Kölece koşullarda günde 13–14 saat çalıştırılan işçilerin en küçük bir hak talebi, sendikalaşma girişimi, işten çıkarılmakla cezalandırılıyor. Anti demokratik iş yasaları işçilerin önünde devasa engeller olarak yükseliyor. Yüzde 10’luk işkolu barajı, yüzde 50’lik işyeri barajı, hantal toplu sözleşme prosedürü, kısa sürede sonuçlandırılması gereken iş davalarının aylar, hatta yıllarca sürmesi, bunun en somut göstergesidir.
Sendikam ise baskı ve engellemeleri çok daha ağır bir biçimde yaşıyor. Son yıllarda yönetici ve üyelerimizle birlikte devletin ve işverenlerin yoğun saldırı ve baskısıyla karşı karşıya kaldık. Yöneticilerimiz işverenler tarafından tehdit edildi, yaralandı. Gözaltına alındı. Telefonları dinlendi, polis tarafından takip edildi, gece yarısı evleri basıldı. Mahkemeye dahi çıkarılmadan aylarca tutuklu kaldı.
Ancak tüm baskı ve yasaklara rağmen Türkiye’de mücadeleci sendikalar kararlılıkla örgütlenme çalışmalarını sürdürüyorlar. Bu kapsamda son birkaç yıl içinde birçok işyerini örgütledik ve TİS imzaladık. Unilever, MIP (PSA), UPS gibi çokuluslu şirketlerde örgütlenme çalışması yürüttük. İstanbul ve Gaziantep başta olmak üzere irili ufaklı birçok işyerini örgütledik. Araç muayene istasyonlarında örgütlenme çalışması başlattık, bir bölgede de çoğunluğu sağladık ve yetki için bakanlığa başvurduk.
Ancak bütün bu girişimlerimiz nedeniyle her gün yeni saldırı ve tehditlerin muhatabı olduk. Olmaya devam ediyoruz. Özellikle Unilever, MIP (PSA) ve UPS gibi çok uluslu şirketlerde yürüttüğümüz örgütlenme çalışmaları sırasında büyük zorluklar yaşadık. Buraların örgütlenmesinde uluslar arası dayanışmanın büyük önemi nedeniyle bu konuda birkaç şey söylemek istiyorum:
Kendi ülkelerinde sosyal sorumluluk taahhütlerinde bulunan ve ülkemde faaliyet yürüten çok sayıda uluslararası şirket, bu taahhütlerinden hiç birini yerine getirmiyor. Ve bundan dolayı hiçbir sorumluluk da duymuyor. İşçilerin çalışma süreleri, örgütlenme ve toplu pazarlık hakları, tatil ve dinlenme hakları, ücretleri gibi temel birçok konuda Türkiye’nin dahi standartlarının çok gerisinde kalıyorlar. Sendikalar Yasası, Grev-Lokavt ve TİS Yasası, İş Yasası oldukça geri ve anti-demokratik hükümler taşımasına karşın Türkiye’nin yasaları dahi bu şirketler tarafından çiğneniyor.
Yasalar çalışma süresini 8 saat ile sınırlandırdığı, fazla çalıştırılan işçilere ayrıca ücret ödenmesini zorunlu kıldığı halde bu çok uluslu şirketler işçilerini 8 saatin çok üzerinde sürelerde çalıştırmakta ama buna karşılık hiçbir ücret ödememektedir. Fazla çalışma yılık 270, günlük 3 saat ile sınırlandırıldığı halde bu kurala kesinlikle uyulmamaktadır. İşçiler günde 12–14 saat çalıştırılmakta ve sadece asgari ücret ödenmektedir. Resmi tatil günlerinde, bayramlarda dahi çalıştırılmakta karşılığında hiçbir ücret ödenmemektedir. Dinlenme ve tatil hakkı, yasaların işçilere tanıdığı ama çok uluslu şirketlerin kullandırmadığı haklardır.
Dünyaya şirin maskelerle gülümseyen bu şirketlerin ne kadar vahşi bir sömürü çarkını işlettiklerini, örgütlenme çalışması yürüttüğümüz 3 şirkette güçlü bir şekilde teşhir etmeye çalıştık. Bunun için, size son olarak çalışma yürüttüğümüz UPS işçilerinin ücretlerini örnek göstermek isterim. 5–10 yıllık UPS işçisinin aldığı ücret 334 Amerikan dolarıdır. Türkiye’de açlık sınırı 480 Amerikan doları olduğu halde işçilere verilen ücret 334 dolardır.
Günde 12–14 saat, açlık sınırının çok altında bir ücret karşılığında çalıştırılan ve yasalarla güvence altına alınmış hiçbir sosyal hakkı kullandırılmayan işçilerin sendikalı olma istekleri ise bu şirketler tarafından akıl almaz baskı ve tehditlerle engellenmek istenmektedir. Sosyal sorumluluk projelerinin içinde yer alan bu çok uluslu şirketler, sendikalaşmayı engellemek için silaha dahi sarılmaktan geri kalmamaktadır.
Bu genel bilgilerin ardından şu anda sürmekte olan UPS direnişi ile ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
“Uluslararası Dayanışmayı Yükseltmek Zorundayız”
TÜMTİS olarak, UPS ve ona bağlı taşeronlarda örgütlenmemiz ITF’in uluslararası örgütlenme kampanyasının bir ayağı olarak başlatıldı. İstanbul, Ankara ve İzmir’deki UPS merkezlerinde hızla örgütlenmeye başladık. Ancak UPS Türkiye yönetimi bu örgütlenmeyi fark etti ve örgütlenmede aktif görev üstlenen bir grup işçiyi işten attı. Ardından gruplar halinde işten atmalar devam etti. Sendikalı oldukları için işten atılan işçilerin sayısı şu anda 142’ye ulaşmıştır. İçerde üyelerimiz var, ama yetki almak için yüzde 50’ye ulaşmamız gerekiyor.
Atılan işçiler İstanbul’da iki merkezde ve İzmir’de UPS aktarma merkezinin önünde direniş çadırı kurdular. İşe geri alınmak talebi ile fiili direnişi sürdürüyoruz. Bir yandan da aynı taleple hukuki mücadele başlatmış durumdayız.
İşten atılan işçiler polisin baskı ve engellemelerine karşın 91 gündür mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyorlar. UPS yönetimi ise sendika üyelerini tek tek ya da küçük gruplar halinde işten atmaya devam ediyor. Sendikaya üye olanları işten atma tehdidiyle istifa etmeye, hatta sendikadan şikâyetçi olmaya zorluyorlar. Bu baskıların zirveye ulaştığı nokta İzmir’de bir taşeron firma sahibinin direnişteki işçilere silahlı saldırısı oldu. Şans eseri kimsenin yara almadığı bu saldırıdan sonra gözaltına alınan taşeron firma patronu iki saat sonra serbest bırakıldı.
Yürüttüğümüz mücadeleye destek olmak amacıyla Türkiye hükümetine UPS Türkiye yönetimine protesto mektubu gönderen, direniş çadırlarını ziyaret eden ve bize mali destek sunan dostlara teşekkür ediyoruz. UPS’in Amerika’daki merkezinde yapılacak bir basıncın Türkiye UPS yönetimini direk etkileyeceğinden kuşkumuz yok.
Eğer uluslararsı destekle atılan işçilerin geri alınmasını sağlayabilirsek kısa sürede UPS’de yetki alacak seviyede örgütlenebiliriz. Şu anda yeni üye kazanmamızın önündeki en büyük engel işten atmaların sürmesidir. Buna rağmen yeni üyeler kazanıyoruz, ama süreç oldukça yavaş ilerliyor. Eğer işçilerin işe geri alınmasını uluslararası bir kampanya ile başarabilirsek kısa sürede Türkiye UPS’in tamamında yetki alacak duruma gelebiliriz.
 
Değerli arkadaşlar,
UPS direnişinin kazanması hepimizin kazanması, ITF’in kazanması anlamına gelecektir. Başarısızlığımız ise ITF’in ve dünya işçi sınıfının yenilgisi olacaktır. Eğer büyük emeklerle 91 gündür sürdürdüğümüz direniş kazanım elde etmeden sona ererse, Türkiye’de uluslararası tekellerde örgütlenme artık neredeyse imkânsız hale gelecektir. Eğer başarırsak, bu Türkiye ve dünya işçi sınıfı için son derece teşvik edici ve moral verici bir örnek olacaktır. Bu bilinçle konsantrasyonumuzu ve gücümüzü UPS Türkiye direnişinde birleştirmeye çağırıyorum sizi.
TÜMTİS ve sendika üyesi UPS işçileri bu direnişi sonuna kadar götürmeye kararlıdır. Ancak zafere ulaşmak için daha fazla uluslararası desteğe ihtiyacımız var. UPS gibi küresel bir devle kısıtlı imkânlarla mücadele diyoruz. 142 işçinin direniş çadırlarının sürdürülmesi sendikamız üzerinde büyük bir mali yük oluşturuyor. Aylık yaklaşık 70 bin dolarlık bir harcama anlamına geliyor ki, bu bizi mali olarak çok zorluyor. Ancak TÜMTİS bu konuda tüm imkânlarını seferber etmeye devam edecektir. Sendikamızın binasını satmak zorunda da kalsak bu direnişi sürdüreceğiz.
Son olarak bu toplantı vesilesiyle uluslararası dayanışmanın önemine bir kez daha vurgu yapmak istiyorum. Biz bunu yaşayarak gördük. Ankara şube yöneticilerimizin serbest bırakılmasında, uluslar arası dayanışmanın önemli etkisi olmuştu. UNİLEVER’de az da olsa bir kısım işçinin işbaşı yapmasında önemli katkısı olmuştu. Mersin’de MIP (PSA)’da atılan işçilerin işine dönmesinde ve alt işverenin birisinde TİS imzalamamızda önemli katkısı olmuştu. UPS’de de aynı duyarlılığı göstermenizi rica ediyorum. İşten çıkarılan 142 işçi (bu genel kurul süresinde 14 işçi daha işten çıkarıldı ve atılan işçi sayısı toplam 156 oldu) bu kongreden dayanışma kararı çıkmasını ve işlerine geri dönebilmeyi umut ediyorlar. Dayanışma demişken Mac Urata’yı ve grev çadırımıza kadar gelip işçileri ziyaret eden Eduardo Chagas’ı anmadan geçemem. Sendikamıza önemli katkıları için kendilerine teşekkür ediyor, hepinizi yeniden saygı ve sevgi ile selamlıyorum” dedi.
 ITF,TUMTİS
ITF GENEL KURULUNDA UPS DİRENİŞİ İLE İLGİLİ ALINAN KARARLAR
GENEL BAŞKANIMIZ KENAN ÖZTÜRK:
“Kazanım Sadece UPS İşçilerinin Değil Türkiye İşçi Sınıfının Kazanımı Olacaktır”
1 EYLÜL’DE 154 ÜLKEDE EYLEM
Dayanışma ile UPS işverenine ‘Ben sadece UPS işçilerini, TÜMTİS’i değil, işçi hareketini, tüm sendikal hareketi karşıma aldım’ mesajı verilemiyor. Sendikal hareket TEKEL’de olduğu gibi iş yavaşlatmalarla, iş durdurmalarla ve çeşitli bölgelerde protesto eylemleriyle bu işçi kıyımına sessiz kalmamalı, ‘UPS işçileriyle mücadele edeceğiz’ demeli. Bu direnişin başarıya ulaşması için, bu konuda çeşitli düzeylerde görüşmelerimiz devam ediyor. Özellikle 1 Eylül ve 15 Eylül’de 154 ülkede aynı zamanda yapılacak eylemlerin ülkemizde örgütlenmesi için çağrı yapıyoruz, dayanışmaya çağırıyoruz. Bu hayati düzeyde önemli. Yani düşünün Almanya, Belçika, Hollanda’dan sendika başkanları ziyarete geldi. Ama halen ülkemizde direnişi ziyaret etmeyen sendika başkanları konfederasyon başkanları var. Biz bunu da söyledik Türk-İş Başkanı’na. Yani bu dayanışmanın yükseltilmesi lazım, bu direniş sadece UPS işçilerinin mücadelesi, sadece TÜMTİS’in sorunu değil. Çünkü birçok işkolunda saldırılar devam ediyor. Dolayısıyla bunu püskürtmek zorundayız, artık kamu sendikacılığı kalmıyor özel sektörde de örgütlenmemizin yolu fiili mücadeleden geçiyor. Bunun sonuca gitmesinin başka yolu yok.
Dayanışma açısından örnek olması için söylüyorum; ITF’nin Genel Kurulu’nda Arjantin’deki kamu sendikası UPS’deki işçi kıyımını protesto için tüm gün iş durdurma, iş yerleri önünde lastik yakma kararı aldı. ITF Genel Kurulu’nda ilan etti; ABD’deki Teamstar dâhil 1 saat iş durdurma, gün boyu iş yavaşlatma üç bölgede yürüyüş düzenleme, yine Hollanda’da sendikalar UPS’nin genel merkezinin önüne bir kamyon kum dökme ve kitlesel eylem yapma kararı aldı. Yine birçok sendika bulundukları ülkede iş yavaşlatma kitlesel destek yapma kararı aldı. Yani dünyanın birçok yerinde sendikalar çeşitli eylemler yapma kararı aldılar. Örneğin Norveç’teki sendikalar, UPS’deki direniş devam ettiği sürece, direniş kaç ay devam ederse etsin, 5 sendika olarak ayda 7 bin dolar yardımda bulunma kararı aldı. ITF Genel Kurulu’nda da açıkladılar.
UPS direnişiyle ilgili söylediğim şu: UPS işçileri kararlı, her türlü baskıya karşı, işten çıkarmalara rağmen istifa yok. Hâlâ mücadele devam ediyor, hâlâ yeni üyeler oluyor. İşyerleri önünde bir sürü sıkıntıya ve zorluğa rağmen direniş çadırları kuruldu ve üç bölgede direniş devam ediyor. Tekrar söylüyorum Türkiye’deki otuz bin örgütsüz işçinin kazanımıdır UPS’nin kazanması. Bunu başarmak zorundayız ve Türkiye’deki sendikal mücadeleye de bu başarı büyük bir moral olacaktır. Motivasyon ve çıkış olacaktır. Ülkemizdeki kardeş sendikaları dayanışmaya çağırıyoruz, ama dayanışma sadece direnişi ziyaret olarak ele alınmamalıdır. Dayanışma için sadece 3-4 şube yöneticisinin ya da bir iki genel merkez yöneticisin, başkanının ziyaret etmesiyle kimse üstüne düşeni yapmış, görevini yerine getirmiş olmuyor. Çünkü saldırının boyutunu iyi anlamak gerekiyor. Örneğin, 1 Eylül’de saat 11’de Çapa Tıp Fakültesi’nin önünde toplanıp UPS merkezine yürüyüş düzenleyeceğiz. İstanbul’da bulunan tüm sendikaları, sendika şubelerini konfederasyon ayrım yapmadan dayanışmaya çağırıyoruz. Her sendika kendi yönetim kurullarını bile getirse binlerce kişi olacak ve güçlü bir çıkış yapmış olacağız. Ama ne yazık ki şu ana kadar sendika şubelerinden bir kaç yöneticinin ziyareti dışında bir şey olmadı.ITF,TUMTİS
GENEL BAŞKANIMIZ KENAN ÖZTÜRK BTS VE DADDER YÖNETİCİLERİ İLE BİRLİKTE 289 GÜNDÜR DİRENİŞTE OLAN MEKSİKA ELEKTRİK İŞÇİLERİNİ ZİYARET ETTİ!