KIDEM TAZMİNATLARIMIZ İÇİN TAKSİM’DE BASIN AÇIKLAMASI YAPTIK.

Türk-İş’e bağlı 10 sendikanın oluşturduğu ve sendikamızın da içinde yer aldığı Sendikal Güç Birliği Platformu tarafından, AKP hükümetinin “kıdem tazminatı” hakkını gasp etme girişimine karşı basın açıklaması yapıldı. Hükümeti uyarmak ve kıdem tazminatının İşçi sınıfının asla vazgeçemeyeceği bir hakkı olduğunu kamuoyuna bir kez daha ilan etmek için yapılan basın açıklamasına; Sendikal Güç Birliği Platformunu oluşturan sendikaların başkan, yönetici ve üyelerinin yanı sıra demokratik kitle örgütleri, emekten yana siyasi partiler ve bir grup üniversite öğretim üyesi katıldı.

 

 Tek-Gıda -İş, Belediye-İş, Petrol-İş, Tez Koop-İş, TÜMTİS, Deri-İş, Hava-İş, Kristal-İş, Basın-İş ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformunun başkan, yönetici ve üyelerinden oluşan kitle, saat 12.00’de Galatasaray lisesinin önünde slogan ve alkışlar eşliğinde Taksim meydanına doğru yürüyüşe geçti. “Direne direne kazanacağız, Zafer direnen emekçinin olacak” sloganlarıyla yürüyen kitle Taksim Atatürk anıtı önünde toplandı. 10 sendika adına ortak basın açıklamasını Hava-İş sendikası genel başkanı Atilay Ayçin okudu. Açıklama şöyleydi; 

 

“KIDEM TAZMİNATINA DOKUNMA, DOKUNAN YANAR!

10 yıla yaklaşan iktidarı döneminde ortaya koyduğu uygulamalarla emek karşıtlığı tescilli hale gelen AKP hükümeti, çalışanın haklarına karşı geniş çaplı bir saldırı hazırlığı içinde. Saldırı hazırlığının odağında da kıdem tazminatı var. Hükümet, milyonlarca çalışanın sahip olduğu en önemli kazanıma, vazgeçilmez bir hakka gözünü dikmiş vaziyette. Kıdem tazminatı hakkını tasfiye etmek istiyor.

Kıdem tazminatı çalışanların iş güvencesine olumlu katkı yapan, işsizlik sigortası, emekli ikramiyesi, emeğin yıpranma bedeli, ücretin ödenmeyen kısmının karşılığı, yaşlılık sigortası gibi nitelikler taşıyan bir haktır. Kıdem tazminatı bütün bu nitelikleriyle birlikte işçiye sosyal riskler karşısında güvence sağlayan bir gelir, bir işyerinde ömür tüketen, kas ve beyin gücünü, bilgisini birikimini o işyerinde harcayan çalışanın emeğinin yıpranma bedelidir.

Bu hak ilk kez 1936 yılında 3008 sayılı yasa ile mevzuata girdi. O tarihten 1980 yılına kadar yapılan yasal değişikliklerin tamamına yakını çalışanların lehine düzenlemeler içeriyordu. Kıdem tazminatına daraltıcı müdahale 12 Eylül askeri darbesi ile geldi. 12 Eylülcüler önce kıdem tazminatını asgari ücretin 7,5 katı ile sınırlandırdılar. Bunu da yeterli görmemiş olacaklar ki ardından da kıdem tazminatının tavanı en yüksek devlet memurunun bir hizmet yılı için alacağı azami emeklilik ikramiyesine endekslediler.

12 Eylülcülerin yaptığı düzenlemeler kıdem tazminatından yararlanan işçilerin ekonomik kayba uğramasına yol açtı; ama onu tasfiye etmeye yeltenmediler. AKP hükümeti ise 12 Eylülcülerin açık diktatörlük koşullarında cesaret edemediği şeyi yapmak, kıdem tazminatını tasfiye sürecini başlatmak istiyor. Yapacakları düzenlemeye işçiler, sendikalar rıza göstersin, kamuoyunda bir tepki oluşmasın diye toplumun karşısına büyük çarpıtma (yalan) ile çıkıyorlar.

Bu yalan yaptıkları düzenlemeyi, ödeme güçlüğü içine düşen işverenlerin, çalışanlara ödemesi gereken kıdem tazminatını garanti altına almak amacıyla, yani işçiyi düşünerek yapmayı düşündüklerini söylemeleridir. Asgari ücreti belirlerken, çalışanların grev hakkını ortadan kaldırırken, iş güvencesinin kapsamını daraltırken, çalışma yaşamını, çalışma kamplarına çeviren düzenlemeleri yaparken işçiyi düşünmeyenlerin şimdi işçiyi düşündüklerine inanmak oldukça zor. Gerçekten dert, işverenlerin ödeme güçlüğü nedeniyle verilmeyen kıdem tazminatlarını garanti altına almaksa, -ki yapılan araştırmalar bu oranın yüzde 10 olduğunu ortaya koyuyor- o halde AKP hükümetine bir önerimiz var;

Gelin, İşsizlik Sigortası bünyesindeki Ücret Garanti Fonu gibi, Kıdem Tazminatı Garanti Fonu kurarak ödeme güçlüğü içine düşen işverenlerin, çalışanlarının kıdem tazminatını garanti altına alalım. Ama gerçek niyetin bu olmadığı apaçık ortada.

Hükümet, sermayenin en büyük şikayetlerinden biri olan kıdem tazminatını, fona devretmek suretiyle tedrici olarak ortadan kaldıracak düzenlemeye imza atmak istiyor.

Biz sendikal güç birliği platformu olarak, kıdem tazminatının mevcut haliyle korunmasından yanayız. Bu gün çalışanların da, gelecekte çalışacak olanların da bu haktan bu günkü biçimiyle yararlanması gerektiğini düşünüyoruz. Kıdem tazminatının hangi biçim altında olursa olsun, fona devredilmesine kesinlikle karşıyız.

Çünkü, Fon demek, Kıdem Tazminatı ödeme yükümlülüğünden kurtulan işverenlerin daha kolay işçi çıkarabilme imkanına kavuşması demektir.

Çalışma yaşamını daha da güvencesiz hale getirmek demektir.

Fon demek, zamanında ödenmeyen primler, siyasal iktidarların müdahalesine açık, siyasal iktidarlar tarafından amacı dışında kullanılan mali birikim demektir.

Dün yaşadığımız Zorunlu Tasarruf Fonu ve Konut Edindirme Yardımı deneyimi, bu gün İşsizlik Sigortası Fonu’nun amaç dışı kullanımı ortadayken kimse bizi fona ikna edemez. Aynı yoldan gidip başka bir sonuç alınacağı ileri sürülemez.

Hükümeti buradan bir kez daha uyarıyoruz: Ateşle oynuyorsunuz. Milyonlarca emekçinin hakkına gözünüzü dikmekten vazgeçin.

Kıdem tazminatına dokunmayın. Dokunan yanacak.

Bizler Sendikal Güç Birliği Platformu olarak, hükümetin, çalışanların iş ve gelir güvencesini daha da zayıflatacak saldırı hazırlığına karşı tüm emek örgütlerini birleşik bir mücadeleye çağırıyoruz.

Kıdem tazminatına dokunulmasını genel grev çağrısı sayarız diyen ve bunu genel kurul kararı haline getiren Türk-İş’i sorumluluklarının gerektirdiği gibi tutum almaya davet ediyoruz.

Hiçbir hak bize bahşedilmedi, hiçbir hak ricayla, minnetle korunamaz. Hakları korumanın yolu, birlik, dayanışma ve mücadeleden geçer.

Türk-İş’i bakanlık koridorlarında günü kurtaracak çözümler arama yerine mücadele alanlarında birlikte olmaya davet ediyoruz.”