SENDİKAL GÜÇ BİRLİĞİ BÖLGE TOPLANTILARININ DÖRDÜNCÜSÜ BURSA’DA YAPILDI.

Sendikal Güçbirliği Platformu bölge toplantılarının dördüncüsü 16 Ekim’de Bursa Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Sendika genel başkanlarının da katıldığı toplantıya  yaklaşık 400 işçi katıldı. Bölge toplantıları daha önce İstanbul, Lüleburgaz ve İzmir’de yapılmıştı.

Saat 12.00’de başlayan toplantıya Belediye-İş Genel Başkanı Nihat Yurdakul, Kristal-İş Genel Başkanı Bilal Çetintaş,TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk, Basın-İş Genel Başkanı Yakup Akkaya, Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi, Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın, Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin,   Tez-Koop-İş Genel Başkanı Osman Gürsu ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi katılırken Tek Gıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel  rahatsızlığı nedeniyle toplantıya katılamadı.

Genel Başkanımız Kenan Öztürk’ün toplantıda yaptığı konuşmanın tam metni : “Yeni bir sendikal hareket yaratmak amacıyla biraya gelen Sendikal Güçbirliği Platformumuz,  bölge toplantılarının dördüncüsünü bugün Bursa’da gerçekleştiriyor. Mücadeleci bir sendikacılık çizgisinde hareket etmek için bir araya gelen Türk-İş’e bağlı 10 sendika olarak bizler, işçilerin ve emekçilerin kazanılmış haklarının gasp edilmesine karşı,  yöneticilerin değil sendikaların birliği temelinde sınıfın haklarını korumak ve bu hakları geliştirmek için mücadelemize devam ediyoruz.

AKP hükümeti, sermayenin istekleri doğrultusunda şekillendirdiği programında işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarının tasfiyesine yönelik planlarını Ulusal İstihdam Stratejisi adı altında hayata geçirmeye çalışırken kıdem tazminatı, kiralık işçi, esnek çalışma ve bölgesel asgari ücret gibi konular önümüzde durmaktadır.

Kıdem tazminatı, işçi sınıfının 1933’ten bu yana var olan kazanılmış bir hakkıdır ve kıdem tazminatının en önemli işlevlerinden birisi işten çıkma veya çıkarılma halinde iş aranılan dönemde bu paranın harcanmasıdır; bir anlamda iş güvencesidir. 2003 yılından beri sermayenin ve hükümetin gündeminde olan kıdem tazminatı fonunun kurulması tartışmaları devam etmektedir.

Hükümet kıdem tazminatında gerçekten yaşanan ödeme sorunlarında işverenleri aklamakta, sorunları kıdem tazminatının düzenlenme biçiminden ve yapısından kaynaklanıyormuş gibi sunmaktadır.  Oysa sorun başka yerdedir. İşçilerin kıdem tazminatlarının ödenmesi işverenler için kar-zarar hesabı gerektirdiği için kârlarını kısmaktadır.  Bunun için sigortasız çalıştırmadan girdi-çıktıya kadar farklı yöntemlere başvurmaktadırlar. Fon, kıdem tazminatını garanti altına almamaktadır. Fon kanunun yürürlük tarihinden sonra işe girenler işten çıkarıldıkları takdirde kendilerine işveren tarafından bir ödeme yapılmayacaktır. İşçinin çalıştığı yılların kıdemi emeklilik başvurusunda dikkate alınacaktır. Görüldüğü gibi  ileriye dönük olarak  yürürlük tarihinden sonra işe girecekleri ve halen çalışmakta olanların işten çıkarılmaları durumunda ödenmesi gereken kıdem tazminatlarını , tazminatı güvence altına almak adı altında ortadan kaldırmakta ve bu ödemenin emekliliği aşamasında fondan topluca ödenmesini dayatmaktadır.

Bu tartışmalar karşısında,  Türk-İş’in içinden “kıdem tazminatı almayanları da düşünmek” lazım diyenler olmuştur. İşçilerin kayıt dışı çalışmalarına ve tazminatlarını almadan işlerinden çıkarılmalarına göz yumuluyor olması da bu hükümetin ayıbıdır.

Diğer yandan, kiralık işçi yasası olarak bilinen Özel İstihdam Büroları ile yapılmak istenen, emek ticaretini yasal hale getirmektir.  Bu düzenleme ile işçilerin işverenden korunması mümkün olmadığı gibi örgütlenme ve grev hakkımız da fiilen engellenmek istenmektedir.  Geçici İş İlişkisi adı altında ödünç işçi vermek, emeği metalaştırmak ve onu değersizleştirmektir. Böyle bir düzenleme Anayasa’nın Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti başlıklı 48. Maddesindeki irade özgürlüğünü tamamen yok etmektedir. ILO’nun 181 sayılı özel istihdam bürolarına ilişkin sözleşmesi ve bu sözleşmeyle ilgili 188 sayılı tavsiye kararında yer alan işçilerin korunmasına ilişkin normlar bu düzenlemede dikkate alınmamıştır.

 Önümüzde duran ve ivedilikle çözüm bekleyen bu sorunlar, mücadelesizliği esas alan bürokratik yapılarla çözülemiyor. Mücadelesizliği esas alan bir çizgiye karşı mücadele etmek ve mücadeleci bir sendikacılık çizgisinde hareket etmek için biraraya gelen Türk-İş’e bağlı biz 10 sendika, sürekli sermayenin ve hükümetin saldırıları ile yüz yüzeyiz. Dolayısı ile bu saldırılara tek tek karşı koymak mümkün değil.  Bizler sendikal güçbirliği olarak,  her bakımdan açık, demokratik, işçi yığınlarının tepkilerini dikkate alan ve onları en ileri çizgide birleştiren bir kaygıyı bütün kaygıların önüne koyarak yalnızca üyelerin hakları için değil sınıfın haklarını korumayı esas alan bir mücadeleci sendikacılık anlayışını savunuyoruz.  Bu anlayışla işçi sınıfının yüzyıllardır yaptığı mücadeleler sonucunda elde ettiğimiz haklarımızı korumak için sadece Türk-İş genel kuruluna endeksli olmayan mücadelemize genel kuruldan sonra da aynı duruş içinde devam edeceğiz. Bizim biraraya gelişimiz Türk-İş dışında bir arayış için değildir. İşçi sınıfının yaşadığı onca soruna, mevcut sendikal hareketin duyarsızlığına ve uzlaşmacı tutumuna karşı bir çıkıştır. Amacımız Türk-İş’i bölmek değil, yüzünü işçi sınıfına dönen, yeniden işçi sınıfı için umut olan mücadeleci bir Türk-İş yaratmaktır. İşimizin zor, yolumuzun uzun olduğunu biliyoruz.  Güçbirliği sadece kongre için biraraya gelmiş değildir. Genel Kurul’dan sonra da birliğini büyüterek yoluna devam edecektir.