Meslek hastalığında suç ortaklığı

Dr. Murat Özveri

Yapılan iş sağlığı olumsuz etkiler. Çalışan, çalışırken sesle (gürültü), gazla, tozla, kimyasallarla yüz yüze gelir. Ses çalışanın kulağını rahatsız eder. Çalışan aldığı nefesle, derisindeki gözeneklerle zararlı maddeleri vücuduna almak zorunda kalır.

Üretirken tekrarladığımız el, kol, ayak hareketleri, eğilip doğrulmak, yük kaldırmak vücudumuzun iskelet yapısını bozar. Bir süre sonra elimizi, ayağımızı istediğimiz gibi kullanamaz, rahat hareket edemez hale geliriz.

İşimizi yaparken yakalandığımız, iş ortamından kaynaklanan etmenlerle fiziksel, ruhsal, sosyal iyilik halimizin bozulmasına neden olan rahatsızlıklara meslek hastalığı deriz.

Hastalıkla yaptığımız iş arasında bir ilişkinin olduğu, iş ortamından kaynaklanan toz, gürültü ve kimyasalların insan sağlığını olumsuz etkilediği, hastalıklara neden olduğu ilk çağlardan beri bilinmektedir.

İlk çağlardan beri bilinmesine karşın meslek hastalığı, yok sayılan, görmezlikten gelinen, tespiti çok zor bir sorun alanı olmaya devam etmiştir.
Meslek hastalığının tespiti, meslek hastalığının çalışma gücünde kayba neden olduğunun kabulü, hem işverene hem Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) mali yükler getirdiği için, yok sayılması, kayıt altına alınmaması, insanların kaderlerine terk edilmesi işverenler ve devlet tarafından daha kesin bir çözüm olarak görülmüştür.

Meslek hastalıklarının tespiti aşamasında bilirkişiler ve adli tıp kurumu “meslek hastalığı” ve “işle ilgili hastalık” ayrımına başvurmaktadır. Bu görüşe göre bir hastalığa meslek hastalığı denilebilmesi için çalışma koşullarının hastalığın doğrudan doğruya ve vazgeçilmez etkeni olması zorunludur. “İşle ilgili hastalıkta” ise çalışma koşullarının hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı veya gelişimini hızlandırıcı bir etkisi vardır. Dolayısıyla meslek hastalığı denilebilmesi için hastalığa neden olan etkenlerin elenmesi şarttır.”

Diğer yandan meslek hastalığının tespitinde hastalığa neden olan faktörlerin elenmesi için, 6331 sayılı Yasa’nın “Sağlık Gözetimi” başlıklı 15. maddesinde özel bir düzenlemeye yer vermiştir. 15. maddeye göre:

“(1) İşveren;

a) Çalışanların işyerinde maruz kalacakları sağlık ve güvenlik risklerini dikkate alarak sağlık gözetimine tabi tutulmalarını sağlar.

b) Aşağıdaki hallerde çalışanların sağlık muayenelerinin yapılmasını sağlamak zorundadır:

1) İşe girişlerinde,

2) İş değişikliğinde,

3) İş kazası, meslek hastalığı veya sağlık nedeniyle tekrarlanan işten uzaklaşmalarından sonra işe dönüşlerinde talep etmeleri halinde,

4) İşin devamı süresince, çalışanın ve işin niteliği ile işyerinin tehlike sınıfına göre bakanlıkça belirlenen düzenli aralıklarla,

(2) Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde çalışacaklar, yapacakları işe uygun olduklarını belirten sağlık raporu olmadan işe başlatılamaz.

(3) Bu Kanun kapsamında alınması gereken sağlık raporları, işyeri sağlık ve güvenlik biriminde veya hizmet alınan ortak sağlık ve güvenlik biriminde görevli olan işyeri hekiminden alınır. Raporlara itirazlar Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen hakem hastanelere yapılır, verilen kararlar kesindir.

(4) Sağlık gözetiminden doğan maliyet ve bu gözetimden kaynaklı her türlü ek maliyet işverence karşılanır, çalışana yansıtılamaz.

(5) Sağlık muayenesi yaptırılan çalışanın özel hayatı ve itibarının korunması açısından sağlık bilgileri gizli tutulur.”

6331 sayılı Yasa’nın 26. maddesi işverenin 15. maddeye aykırı davranması halinde “Sağlık gözetimine tabi tutulmayan veya sağlık raporu alınmayan her çalışan için bin Türk lirası” idari para cezası yaptırımı getirmiştir.

6331 sayılı Yasa’nın 15. maddesi emredici bir düzenlemedir. İşveren sadece idari para cezası ödemekle kurtulamaz. Maddeye aykırılığın cezai yaptırımın dışında sonuçları da vardır. Eğer işveren;

a. İşçi işe girerken işveren tarafından işe giriş muayenesi yaptırmamışsa,

b. İşçi işe girerken işe giriş muayenesi yaptırılmış işçi sağlıklı bulunmuş, doğumsal veya kişisel bir nedenle herhangi bir hastalığa yatkın olduğu saptanmamışsa,

c. İşçilerin periyodik muayeneleri yapılmamış veya yapılmış olmasına karşın bir sağlık sorunu belirlenmemişse,

Bu durumlarda artık hastalık “meslek hastalığı” mı “İşle ilgili hastalık” mı tartışmasında işle ilgili faktörlerin dışındaki tüm faktörlerin elenmesi yasal düzenlemenin getirdiği bir zorunluluktur.

İşe giriş muayenesinin yapılmasının nedeni işçinin herhangi bir hastalığa yatkınlığının bulunup bulunmadığını saptamaktır.

Periyodik muayenelerin amacı, işin işçinin sağlığını zaman içerisinde ne ölçüde etkilediğini saptamaktır.

Bu yasal zorunluluğa uymayan işverenin, meslek hastalığının işçide kalıcı bir hasara yol açtığı, işçinin çalışma gücünü belirli oranlarda yitirmesine neden olduğu son aşamada, hastalığın işle ilgili hastalık olabileceği savunması yapması, bilirkişilerin bu savunmaya değer vererek sonuç belirlemeleri ve yüzlerce davada işle hastalık arasında uygun sebep sonuç ilişkisinin kurulmadığı sonuçlarına ulaşmaları, meslek hastalığı alanında suç ortaklığıdır.

Meslek hastalığı tespit edilemez değildir. Meslek hastalıkları önlenemez de değildir. Önlemenin maliyeti vardır. İşverenler bu maliyetten kaçındıkları için önlenememektedir. Meslek hastalığının tespitinin de işveren ve SGK açısından bir maliyeti vardır. İşveren ve SGK bu maliyetten kaçındıkları için meslek hastalığını tespit etmemek için deveyi hendekten atlatmakta, bin dereden su getirtmektedirler.

İşverenlerin, SGK’nin maliyetini en aza indirmek için denetim görevini yapmayan Çalışma Bakanlığı da bir diğer suç ortağıdır.

Meslek hastalıklarının tespit edilememesinde, üstü örtülü suç ortaklığı yüzlerce yıldır süren bir ortaklıktır. Meslek hastalıklarının getirdiği acı sorunları dile getirmek, görünür kılmak kadar bu suç ortaklığının nasıl işlediğini, kimlerin hangi süslü sözlerle meslek hastalığının tespitini engellediğini, bu engellemenin altında yatan etkileri ortaya koymak da sendikaların en azından üyesi işçilere insanlık borçlarıdır.

Kaynak: Evrensel