İşsizliğin görünmeyen yüzü

          Erkan Aydoğanoğlu

Türkiye, OECD ülkeleri arasında en düşük istihdam oranına sahip ülke olarak biliniyor. OECD ülkelerinde istihdam oranı (İstihdam edilen nüfusun 15-65 yaş arasında olan çalışabilir çağ nüfusuna oranı) ortalama yüzde 67 iken, Türkiye’de bu oran ortalama yüzde 47 (Şubat 2018 itibariyle yüzde 46.6) ile en düşük seviyede. Türkiye’de çalışabilir durumdaki her yüz kişiden 47’si istihdam ediliyorken, 53’ü istihdamda görünmüyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2018’in şubat döneminde gerçekleşen resmi işsizlik rakamlarını açıkladı. TÜİK’e göre şubat 2018’de geçen yılın aynı dönemine göre resmi işsiz sayısı ‘546 bin kişi’ azalarak ‘3 milyon 354 bin’ kişi olmuş. İşsizlik oranı ise 2 puanlık azalışla yüzde 10.6 seviyesinde gerçekleşmiş. Tarım dışı işsizlik yüzde 12.5; genç işsizlik (15-24 yaş arası) erkeklerde yüzde 16.5 iken, kadınlarda yüzde 23.6 oranında. TÜİK verilerine göre ne eğitimde ne istihdamda olanların oranı erkeklerde yüzde 14, kadınlarda ise yüzde 31.9 gibi yüksek bir seviyede.

İşsizlik gibi, son derece somut, ekonomik-sosyal boyutları kadar psikolojik etkileri itibariyle toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren bir konuda açıklanan resmi rakamların bile yeterince ürkütücü olduğu çok açık. Resmi işsizlik oranları, TÜİK’in benimsediği istatistik yöntemden kaynaklı olarak, gerçek işsiz sayılarını vermiyor. Bu nedenle, işsizlik gerçekten azalıyor mu, yoksa artıyor mu sorusuna verilen yanıt meseleye ne taraftan baktığınıza bağlı olarak değişebiliyor.

Son yıllarda esnek çalışmanın yaygınlaşması nedeniyle ‘eksik istihdam’ edilenlerin sayısının artması, başka bir ifadeyle referans dönemi olarak kabul edilen süre içinde, çok kısa ya da kısa süreli (bir saat ya da birkaç gün) çalışmış olanlar işsizlik tanımının dışında bırakıldığından işsizlik oranları gerçekte olduğunun ancak yarısı kadar görünüyor. Soruna, dar anlamda işsizliği ifade eden standart işsizlik tanımı dışında baktığınızda, Türkiye’nin gerçek işsizlik tablosunun hiç de iç açıcı olmadığı anlaşılıyor.

Türkiye, OECD ülkeleri içinde emek piyasası en güvencesiz ülkeler sıralamasında İspanya ve Yunanistan’ın ardından üçüncü sırada. İki yıla yaklaşan OHAL uygulamalarının Türkiye’nin mevcut durumunu daha da pekiştirdiği söylenebilir. Bu üç ülkenin ortak özelliği özellikle genç işsizliğe kalıcı çözüm üretememeleriyken, Türkiye özellikle genç kadın işsizliği konusunda Yunanistan ve İspanya’dan çok daha kötü durumda.

Son yıllarda istihdam açısından esnek çalışma biçimlerine (düşük ücretli, kısmi süreli, geçici vb.) daha uygun oldukları için tercih edilen kadın, genç ve göçmen işçilerin toplam istihdam içindeki payları sürekli artıyor. Her seçim öncesi olduğu gibi, 24 Haziran seçimlerine giderken İŞKUR üzerinden ‘6 aylık’ istihdam için on binlerce başvuru alınmaya başlandı. Bugüne kadar çırak ve stajyer istihdamı ile oransal olarak düşük gösterilen işsizlik oranları, İŞKUR’un 6 ay süreli ‘Toplum Yararına Çalışma’ (TYÇ) programlarını devreye sokmasıyla ve mevsimlik etkilerle önümüzdeki aylarda daha da düşük çıkabilir.

İş gücüne dahil olmayan, ancak fiilen işsiz olanları toplam istihdama eklediğimizde resmi olarak yüzde 10.6 olan işsizlik rakamları birdenbire iki katına çıkıyor. Bu rakamın iş gücüne katılma oranının sadece yüzde 52.2 olduğunu unutmayalım. İş gücüne katılma oranı OECD ortalaması olan yüzde 71’e çıkmış olsa, Türkiye’nin mevcut ekonomik yapısı ile resmi işsizliğin yüzde 30’u bulması kaçınılmaz olur.

Gerek sürekli hale getirilen ‘istihdamı teşvik’ paketleri, gerekse büyük iddialarla gündeme getirilen ancak beklenen sonucu bir türlü vermeyen ‘istihdam seferberliği’ gibi uygulamalara rağmen, kısa ve orta vadede işsizlikte somut ve kalıcı bir düzelmeden bahsetmek mümkün görünmüyor.

Kaynak: Evrensel