Grev yasakları ve “Roma Barışı”

Aziz Çelik

İzmir Banliyö Taşımacılığı Sistemi (İZBAN) işyerlerinde Türk-İş üyesi Demiryol-İş Sendikası tarafından uygulanmakta olan grev 8 Ocak 2019 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan bir kararla şehir içi toplu taşıma hizmetlerini bozucu nitelikte görüldüğünden 60 gün süreyle ertelendi. Böylece 10 Aralık 2018 tarihinde başlayan ve 342 işçinin katıldığı grev bir aylık uygulamadan sonra fiilen yasaklanmış oldu. Çünkü yasaya göre ertelenen erteleme süresi sonunda greve devam edilemiyor. Bu nedenle yasada “erteleme” ifadesi yer alsa da sonuçta grevlere devam edilemediği için “yasaklama” kavramını kullanacağız.

İZBAN grev yasaklamasıyla birlikte 2003 yılında bu yana 193 bin işçiyi kapsayan 16  grev erteleme adı altında yasaklanmış oldu. Bir grevin şehir içi toplu taşıma hizmetlerini bozucu nitelikte bulunması nedeniyle ertelenmesi Türkiye’de bir ilk. Geçmişte milli güvenlik ve genel sağlık gibi gerekçelerle yasaklanan grevler son yıllarda ekonomik ve finansal istikrar ve son olarak şehir içi toplu taşıma hizmetlerini bozma gerekçesiyle yasaklanmaya başlandı. Son yıllarda giderek rutin bir uygulama haline gelen grev erteleme dünden bugüne nasıl bir geçmişe sahip?

GREV ERTELEME ABD KÖKENLİ BİR UYGULAMA
Bilindiği gibi Türkiye’de toplu iş sözleşmeli ve grevli sendika hakkı 1961 Anayasası ile kabul edildi. 1961 Anayasası grev hakkına açıkça yer veren çağdaş Anayasalardan biriydi. Türünün bir başka örneği 1946 Fransız Anayasasıydı. 1961 Anayasası işçiler için grev hakkını açıkça güvence altına alırken lokavt kurumuna yer vermemiş, grev türlerini sınırlamamış ve greve erteleme ile yasaklama konularına anayasada yer vermemişti. 1961 Anayasası Türkiye’nin 140 yılı aşkın anayasal deneyimi açısından işçi sınıfına en geniş güvenceler getiren anayasa idi. İşçi sınıfının ve sendikal hareketin büyük bölümü kıymetini bilemedi. Türk-İş 1961 Anayasasını yok etmek isteyen AP’nin peşine takılırken, DİSK 1961 Anayasasına var gücüyle sahip çıktı.

1961 Anayasasının sağladığı kapsamlı grev hakkı 1963 yılında çıkarılan 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ile sınırlandırıldı. 275 sayılı yasa anayasada olmayan lokavtı güvence altına almakla yetinmedi, grev erteleme kurumunu Türkiye endüstri ilişkileri sistemine taşıdı. Grev erteleme kurumu ABD sisteminden ödünç alınarak 275 sayılı yasa ile hukuk sistemimize sokuldu.

Grev erteleme mekanizması ABD kökenli bir uygulamadır. 1947 tarihinde Truman döneminde kabul edilen Taft-Hartley Yasası ile Roosevelt döneminde 1930’larda genişletilen sendikal haklar daraltıldı ve grev erteleme sistemi yasalaştı. Taft-Hartley Yasasına göre Başkan bir grevi ulusal sağlığı ve milli güvenliği bozucu bulursa 80 gün süreyle erteleyebiliyor. Ancak erteleme süresinin bitiminde tekrar greve gitmek serbest. Böylece erteleme bir soğutma  işlevi görmekte, grev hakkını ortadan kaldırmamakta.

Türkiye’de 1963’te 275 sayılı yasa ile benzer bir yöntemi kabul etti. Yasa ile getirilen grev erteleme adı gibi grev erteleme idi. 275’e göre grevler memleket sağlığı ve milli güvenlik gibi iki gerekçeyle ilkinde 30 ve ikincisinde 60 gün olmak üzere iki kez ertelenebiliyordu. Ancak erteleme sonunda greve gitmek serbestti.

ERTELEME 12 EYLÜL’DE YASAĞA DÖNÜŞTÜ
Ancak grev erteleme kurumu 12 Eylül sonrasında grev yasaklama mekanizmasına dönüştü. 1961 Anayasasından farklı olarak 1982 Anayasasının 54. maddesi ile grev erteleme ve yasakları anayasal düzeye yükseltildi. Lokavta anayasal statü tanındı. Anayasa menfaat grevi dışındaki grevlerinin önünü kesti. Anayasanın 54. maddesinin grev karşıtı özü 37 yıldır değişmeden duruyor.

Kaynak: Birgün