Kriz ve Kadın Çalışma Grubu, ocak ayında gıda, tekstil ve metal işkollarında çalışan yaklaşık 70 sendikalı kadınla gerçekleştirdiği ‘kriz ve kadın emeği’ konulu toplantıların sonuç raporunu yayımladı. Rapor, işyerinde çalışma koşullarının giderek bozulduğunu, işçilerin üzerindeki baskıların arttığını, işten atma ve/veya daralmaların olduğunu ve enflasyonun artması karşısında gelirlerin erimesi nedeniyle kadınların ev içi karşılıksız emekleri üzerindeki yükün arttığını ortaya koyuyor.
ÇALIŞMA KOŞULLARI GİDEREK KÖTÜLEŞİYOR Rapora göre her üç sektörde daralma ve/veya işten çıkarmalar olmakla birlikte, durum firmalar bazında değişebiliyor. Üretimin yavaşlaması durumunda patronlar vardiyaları azaltma, ücretli izin, ücretsiz izin, işten çıkarma gibi uygulamalara başvuruyor. En dikkat çeken uygulamalardan biri de ‘gönüllü’ çıkarma. Özellikle kıdemli ve kadrolu işçileri bir ‘bonus’ vererek işten çıkmaya teşvik etmek kriz döneminde yaygınlaşıyor. Kadınlara göre bu, patronların krizi fırsata çevirme yöntemi. Tekstilde çalışan bir kadın şöyle diyor:
İŞTEN ATMA TEHDİTLERİ İŞSİZ KALMA ENDİŞESİ
Rapora göre patronlar kriz söylemini işten atma tehdidi olarak kullanıyor. “Kriz var” ve “Küçülmeye gidiyoruz” söylemleriyle işçilerde sürekli bir işsiz kalma endişesi yaratıyorlar. Böylece işçileri kötü koşullarda ve asgari ücretle çalışmaya daha kolay razı ediyorlar. Her üç sektörden işçi kadınların ortak endişesi de kriz nedeniyle işten çıkarılmak. Özellikle 31 Mart yerel seçimlerinden sonra işten atmaların artacağını düşünüyorlar. Bir kadın işçi durumu şöyle özetliyor:
“Performans düşüklüğü, geç kalmışsın, şu kadar ihtarın var, bir daha olursa atarız şeklinde tehditler ve baskılar var. Her şekilde tazminatsız nasıl işten çıkarırız derdindeler. Siparişler düştü, iş yok, ne yapacağız iş olmazsa diye tedirginlik var herkeste.”
‘ÖRGÜTSÜZ OLSAK YARIMIZ GİDERDİ’
Rapora göre her şeye rağmen işyerinde sendikalı ve örgütlü olmanın öneminde kriz özelinde de dikkat çekmek gerekiyor. Kadınlar işgücü piyasasındaki cinsiyet – ayrımcılığının farkında oldukları için sendikalı olmamaları halinde ilk gözden çıkarılacak kişiler olduklarını biliyorlar. Metal işçisi bir kadın, şunları söylüyor:
“En azından örgütlü bir fabrikayız. Örgütsüz olsaydı ne olurdu, söyleyeyim. O fabrikanın yarısı giderdi. Özellikle kadınları elerlerdi. Neden? Daha kolay gözden çıkartılabilecek bir kesim olduğumuz için…” Raporda işyeri refahının bozulmasının, çalışma koşullarının kötüleşmesinin, alman ücretlerin enflasyon karşısında erimesinin doğrudan hane refahını nasıl etkilediğine de yer verilmiş. Buna göre hâlihazırda büyük ölçüde kadınların sorumluluğunda olan ev içi işler ve bakım emeği üzerindeki baskı artıyor. Görüşülen kadınların hepsi krizden çok etkilendiklerini, kıt kanaat geçinmeye başladıklarını ve temel ihtiyaçlarında bile kısıtlamaya gittiklerini dile getiriyor. Bir yıl önceki durumlarıyla şimdiyi karşılaştırdıklarında büyük bir gerileme görüyor ve yoksullaştıklarını düşünüyorlar. Kadınların “Eskiden pazara gider ve bir sürü poşetle gelirdim, şimdi iki poşetle geliyorum” ya da “Eskiden 100 liraya bir haftalık meyve-sebze alıyordum. Şimdi pazara gidemiyorum, günlük yenilecek kadar alıyorum” şeklindeki ifadeleri de son bir yıl içinde yaşadıkları yoksullaşmayı gösteriyor. Öte yandan temel ihtiyaçları bile kısacak duruma gelmek, kadınlar için sosyal yaşamın bitmesi sonucunu getiriyor. İşsiz kalma endişesi, geleceğe dair plan yapmayı engelliyor ve kadınların ifadesiyle kimse “önünü göremiyor.”
KRİZDE ÜCRETSİZ KADIN EMEĞİ
Raporda ev içi karşılıksız kadın emeğindeki değişimlerin de altı çiziliyor. Buna göre temel ihtiyaçları karşılamak için sürekli maliyet hesapları ve kısıtlamalar yapmak, örneğin bir gıda maddesi için bile birkaç market dolaşıp en ucuzunu bulmaya çalışmak, ev içi tüketime sürekli dikkat etmek gibi durumlar, kadınların karşılıksız ev içi emeği üzerindeki baskı ve basıncı artırıyor. Ayrıca kriz döneminde çocuk bakımının kreşlerden ziyade evdeki başka kadınlarca üstlenildiği görülüyor.
Kaynak: Birgün