‘Yapısal reform’ emeğe iyi gelmez

Doç. Dr. Aziz Çelik

“Seçim bitti, şimdi sıra yapısal reformlarda” söylemi dillerden düşmüyor. Sermaye örgütleri de hükümet yetkilileri de çok sayıda iktisatçı da “Dört yıl seçim yok, yapısal reformlara odaklanalım. Sıra ekonomide” diyor. “Yapısal reformlar” içeriği muğlak sihirli bir değnek gibi ortalıkta dolaşıyor. “Yapısal reform” özellikle ekonomide mucizevi bir kavram olarak sunuluyor. İçeriği bilinmeden, içeriği tartışılmadan, içeriği ve anlamı üzerinde bir ortaklaşma olmadan herkes yapısal reformdan söz ediyor.

YENİ LİBERALİZMİN ÖRTÜSÜ
Her şeyden önce soyut, genel, belirsiz bir “yapısal reform” olmaz. Yapısal reform 1980’ler ile başlayan neoliberal zamanlar ile birlikte gündeme gelen bir kavramdır. IMF ve Dünya Bankası literatüründe “yapısal uyum programları” (structural adjusment) adlandırılan reformlar ilk kez gündeme gelmiyor. Yapısal reform kavramı yeni liberalizmin acı reçetesinin örtüsü oldu. Bu programlar pek çok ülkede uygulandı. Yoğun özelleştirmeler, reel ücret düşüşleri, gelir eşitsizliğinin artması, emeğin sendikal ve toplumsal gücünün azaltılması, güvencesiz çalışmanın artması (işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi) sonucunu doğurdu. Yapısal uyum programlarının yaratmış olduğu toplumsal tahribatı bugün liberallerin bir bölümü de kabul etmek zorunda kalıyor.

24 Ocak 1980 programı yapısal reformların en bilinenidir. 24 Ocak yapısal uyum programı ile Türkiye vahşi bir liberalizmin cenderesine sokuldu. Demokratik koşullarda uygulanması imkânsız olan bu program ancak 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile uygulanabildi. Sendikal faaliyetler durduruldu, grevler askıya alındı, özgür toplu pazarlık düzeni yok edildi. Sonuçta reel ücretlerde ciddi gerilemeler yaşandı, kamu işletmelerinin özelleştirilmeye başlanmasıyla kamu istihdamı azaldı. Bunun yerine ilerleyen yıllarda taşeronlaşma bir kanser gibi yaygınlaştı. 24 Ocak 1980 yapısal reformları emeğe iyi gelmedi. Acı reçete oldu.

YAPISAL REFORM ACI REÇETE OLDU

24 Ocak 1980’deki yapısal reformlara rağmen Türkiye’nin yapısal sorunları çözülemedi. Bir diğer “yapısal reform” dalgası 5 Nisan 1994 kararları ile geldi. 5 Nisan kararlarının en büyük bedeli çalışanlarca ödendi. Özelleştirmeler yoğunlaştı. Emeklilik yaşını yükseltme çalışmaları başlatıldı. Kamu toplu iş sözleşmelerine müdahale edildi. Yoğun grev ertelemeler gündeme geldi. 5 Nisan kararlarını takiben, imzalanan kamu toplu iş sözleşmelerinde öngörülen zam artışları uygulanmadı. İşçilerin fazla mesai ücretleri düşürüldü. Kamuya yeni personel alımı donduruldu. Yüksek devalüasyon ve yükselen faizler nedeniyle ciddi finansal kazançlar elde edildi. 5 Nisan kararları da emeğe iyi gelmedi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, 5 Nisan kararları için “Son sosyalist devleti de yıktık” şeklinde açıklamalar yapmıştı. Buradan kastın sosyal devlet uygulamaları olduğu sır değil.

Ancak 5 Nisan yapısal reformları da derde deva olmadı. Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden biri olan 2001 krizi “yapısal reformları” yeniden gündeme getirdi. Krizden çıkış için IMF ile stand-by anlaşmaları imzalandı ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı adı altında Kemal Derviş tarafından bir “yapısal reform” programı uygulandı. 2001’de uygulanan yapısal reformların en önemli sonucu özelleştirilmelerin yoğunlaşması, işgücü piyasalarının esnekleşmesi oldu. Yoğun bir özelleştirme yaşandı. Bütün özelleştirmelerin yüzde 80’i 2002 sonrasında yapıldı. İş Kanunu değiştirildi ve esnek çalışma biçimleri yaygınlaştı. Taşeron uygulamaları zirveye ulaştı. Sosyal güvenlik reformu adı altında emeklilik yaşı yükseltildi ve emeklilik hakları budandı. Yoğun grev ertelemeleri yaşandı. Sendikalaşma oranları dibe vurdu.

Ancak bu üç büyük “yapısal reform” dalgasına rağmen “yapısal reform” hep gündemde kaldı. 2008 krizinde de “yapısal reform” konuşuldu. Şimdi 2018 krizinde “yapısal reform” yine gündemde. Sermayenin ve hükümet yetkililerinin yapısal reformdan anladıkları özellikle işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi, yatırım maliyetlerinin düşürülmesi ve daha liberal bir ekonomik düzenin inşası. Bunu “işgücü piyasasının katılıklarından kurtulmak” olarak da ifade ediyorlar. Oysa yapısal reform diye diye zaten işgücü piyasaları tamamen esnek hale getirildi. Sosyal devlet uygulamaları büyük ölçüde sosyal yardım uygulamalarına dönüştürüldü.

DEMOKRATİK VE SOSYAL DEVLET İÇİN KÖKLÜ DÖNÜŞÜM

Geriye “yapısal reform” adı altında yapılacak pek az şey kaldı. Yapısal reform adı altında ne yapabilirler? Kıdem tazminatını fona devretme gündeme gelebilir. İşten çıkarmaların maliyetini daha da düşürecek önlemler söz konusu olabilir. 2020 yılında gündeme gelecek kamuya alınan taşeron işçilerin toplu sözleşme hakkının kısıtlanması gündeme gelebilir. “Kamu personel reformu” yeniden ısıtılıp gündeme gelebilir. İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken 130 milyar TL’ye “yapısal” bir müdahale olabilir. 2019’un yapısal reformları emek için yine acı reçete olabilir.

Türkiye’de demokratik hukuk devletinin tesisi için köklü reformlara ihtiyaç var. Sosyal devletin tesisi için köklü dönüşümlere ihtiyaç var. Hukukun üstünlüğü, liyakat, kamu yararı ilkelerine dayalı, kamu hizmetini güçlendiren, ekonominin üretimin kapasitesini güçlendiren, insana yaraşır iş yaratan ve işsizlik ile mücadeleyi öne alan emek ve toplum odaklı bir dönüşüm programına ihtiyaç var; ama buna “yapısal reform” demenin manası yok. Yapısal reform anlam kaymasına uğramış ve neoliberalizm ile malul emek ve toplum odaklı olmayan bir kavram haline gelmiştir. Yapısal reform emek için acı reçetedir. Memleketin ihtiyacı demokratik ve sosyal hukuk devleti yönünde köklü bir dönüşümdür.

***

PAKET ÇARŞAMBA AÇIKLANACAK
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, Yeni Ekonomi Programı (YEP) kapsamında ortaya konulan hedefler doğrultusunda hazırlanan reform paketini çarşamba günü düzenleyeceği basın toplantısıyla kamuoyuna duyurması bekleniyor.

 

Kaynak: Birgün