Alpkan Birelma / Özyeğin Üniversitesi Öğretim Üyesi
Sermayenin 1970’lerin sonundan günümüze uzanan küresel saldırısı karşısında sendikaların savunmaya çekildiği bilinen bir gerçektir. Bu ortamda sendikaların yeniden canlanması için pek çok deneme ve araştırma yapılmaktadır.
Bu yazıda TÜMTİS’in geçtiğimiz on yıldaki atılımını değerlendirmeye çalışacağım.[1] 2000’lerin ortasında TÜMTİS, küçük ölçekli nakliye firmalarında örgütlü, toplu sözleşmeli üye sayısı 1.500 civarında olan bir sendikaydı. Son on yıldaki atılımıyla sendika dört büyük kargo şirketini örgütlemiş ve toplu sözleşmeli üye sayısını 12.000 bandına taşımıştır. Bu büyüme, sadece ülkemiz ölçeğinde değil, küresel ölçekte bile hayli çarpıcı ve istisnaidir.
Ülkemizde son yıllarda demokratik kurumlar ve yargı bağımsızlığı ciddi şekilde aşınmıştır. Bu durum, iktidarla yakın ilişkisi olmayan demokratik kitle örgütlerinin faaliyetlerini ciddi şekilde zorlaştırmaktadır. TÜMTİS’in bu siyasal iklime rağmen böylesi bir büyüme kaydetmiş olması, başarısının kıymetini daha da arttırmaktadır.
Taşımacılık sektörü
Evvela TÜMTİS’in faaliyet gösterdiği taşımacılık sektörünün genel durumuna değinelim. Taşımacılık sektörü, son otuz yılda çalışma hayatında yaygınlaşan esnek çalışma ilişkilerinden fazlasıyla nasibini almıştır. Taşeronlaşma, acentelik, kayıt dışı çalışma, kendi hesabına çalışma gibi farklı esnek çalışma yöntemleri pek çok sektörden daha sık görülür. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre sektörde kayıt dışı çalışan işçilerin oranı % 20’dir. Bu oran ülke genelinden iki puan yüksektir. Örneğin imalat sanayiinde kayıt dışı işçi oranı % 15’tir. Öte yandan TÜİK’in verilerinde dış göçle ülkemize gelen kayıt dışı işçilerin sayılmadığını hatırlatalım.
2019 Temmuz verilerine göre taşımacılık sektöründe kayıtlı çalışan işçi sayısı 753 bin, sendikalı işçi sayısı ise 84 bindir. Yani bir başka deyişle kayıtlı işçiler arasında sendikalaşma oranı %11’dir. Bu oran Türkiye genelindeki orandan 3 puan düşüktür. Kayıt dışı çalışan işçileri de kattığımızda taşımacılık sektöründeki sendikalaşma oranı % 9’lara iner. TÜMTİS’in asıl olarak yüzünü döndüğü özel sektördeki taşımacılık işçilerinin sendikalaşma oranı ise % 6 civarındadır.
Özetlersek TÜMTİS, esnek çalışma ilişkilerinin Türkiye genelinden daha yaygın olduğu, sendikal örgütlülüğün ise daha zayıf olduğu zorlu bir sektörde faaliyet yürütmektedir.
TÜMTİS’in başarı hikayesi
TÜMTİS’in dönüşüm hikayesini 2009’dan başlatabiliriz. 2007’de sendikanın yönetimine gelen yeni ekip 2009’da Amerikan United Parcel Service (UPS) kargo şirketini örgütleme kararı alır. TÜMTİS bu kampanyada bağlı olduğu küresel sendika International Transport Workers’ Federation (ITF) tarafından desteklenir. Uzun bir mücadelenin sonunda sendika 2011’de UPS’i örgütler ve yaklaşık 2.700 işçi için toplu sözleşme imzalar. UPS ülkemizde bir sendikanın örgütleyebildiği ilk büyük ölçekli kargo firmasıdır. Sendikanın ikinci büyük başarısı Alman DHL şirketinin örgütlenmesi olur. 2012-2014 yılları arasında yürütülen daha da zorlu bir mücadele sonucunda sendika yaklaşık 2.300 DHL işçisi için toplu sözleşme imzalar. Üçüncü büyük başarı 2019’da gelir. Yargı sürecinin uzaması sebebiyle beş yıla yayılan bir gayretle TÜMTİS, Aras Kargo’yu örgütler. Bu örgütlenme sonucunda yaklaşık 4.500 işçi için toplu sözleşme imzalar.
2009-2019 yılları arasında Türkiye’de toplu sözleşmeli çalışan işçi sayısı yaklaşık % 40 oranında artmıştır. Bu oran TÜMTİS için yaklaşık % 550’ye ulaşmaktadır. 2000’lerin sonunda küçük ve lokal ölçekli bir sendika olan TÜMTİS, bu süre zarfında sektöründeki dünya sendikalarınca tanınan, saygın bir sendika haline gelmiştir. Daha da önemlisi, ciddi bir büyüme potansiyeline sahiptir.
Peki, bunca istisnai bir başarı nasıl mümkün olmuştur? Türkiye ve dünyadaki genel eğilimlerden bu kadar farklı bir sendikal örgütlenme ve büyüme hikayesi nasıl ortaya çıkabilmiştir?
Meseleyi üç başlıkta açıklamaya çalışacağım.
Sınıf sendikacılığı
Sendikalar üzerine çalışan en önemli bilim insanlarından biri olan Richard Hyman sendikacılık tarzlarını üç başlıkta gruplandırır. Birincisi piyasa sendikacılığıdır. Piyasa sendikacılığı, sendikaları ekonomik çıkar örgütleri olarak görür ve ekonomik kazanımlara odaklanır. İkincisi sivil toplumcu sendikacılıktır. Bu tarz sendikacılık, sendikaları sivil toplumun bir parçası olarak görür ve işçilerin toplumdaki statüsünü yükseltmeyi hedefler. Sınıf sendikacılığı ise üçüncü tarzdır. Sınıf sendikacılığına göre sendikalar, işçi sınıfı ve sermaye sınıfı arasındaki mücadelenin bir aracıdır. Sendikalar, işçi sınıfının mücadele okullarıdır.
Hyman’a göre diğer iki tarz sendikacılık, sınıf sendikacılığından daha sonra ve ona tepki olarak ortaya çıkmıştır. Sınıf sendikacılığı, işçileri harekete geçirme, onları mücadeleye sevk etme ve kazanımlar elde etme noktalarında daha başarılıdır. Ancak sınıf sendikacılığını uzun vadeli olarak sürdürebilmek zor ve meşakkatlidir. Bu sebeptendir ki çoğu sendika 20. yüzyıl içerisinde sınıf sendikacılığından uzaklaşıp diğer iki tarza kaymıştır. TÜMTİS sendikası, Hyman’ın tanımladığı üç tarzdan sınıf sendikacılığı anlayışına daha yakındır. Ülkemizde bu anlayışa yakın az sayıdaki sendikadan biridir.
TÜMTİS liderliği, kendisini sadece çalışma koşullarını değil, tüm ekonomi-politik sistemi dönüştürebilecek bir potansiyele sahip olan kolektif bir öznenin bir parçası olarak görür. Sendikanın pek çok yöneticisi ve uzmanı sendikacılığı bir iş gibi değil bir dava olarak benimser. Türkiye sendikacılık ortalamasının çok üzerinde bir özveri ve gayretle çalışır. Sendika yöneticilerinin aldıkları ücret, sendika üyelerinin aldığı en yüksek ücret miktarıyla sınırlandırılmıştır. Yönetici ve uzmanların üyelerle iletişimi ve etkileşimi Türkiye ortalamasına göre ileri bir düzeydedir. Yönetici ve uzmanlar örgütlenme sırasında işten atılan üyeleriyle aylar süren direnişler yapar. Sendikanın liderleri örgütlenmede stratejik hareket eder. Yani bir yöneticinin güzel ifadesiyle “döke saça” örgütlenmezler. Tek bir işyerini hedefleyip sonuç alıncaya kadar oraya odaklanırlar. TÜMTİS bu şekilde üyelerinin özgüvenini ve kolektif güçlerine olan inancını güçlendirir. Sendikal aktivizmi yaratmak, sürdürmek, yeni üyeler kazanmak ve bunlar sonucunda somut maddi kazanımlar elde etmek noktalarında benzerlerine göre daha beceriklidir.
TÜMTİS elbette ki Türkiye’de sınıf sendikacılığını benimseyen tek sendika değildir. Ülkemizde bu anlayışı bir ölçüde benimseyen en az on beş sendika sayılabilir. Bunların büyük çoğunluğu işkolu barajını aşamayan küçük sendikalar olsalar da aralarında TÜMTİS gibi barajı aşan sendikalar da mevcuttur. Geçtiğimiz on yılda bu sendikalardan hiçbiri TÜMTİS’in gösterdiği büyümenin yanına bile yaklaşamamıştır. Bu farkı bu sendikaların sınıf sendikacılığı idealine göreli yakınlık ve uzaklıkları ile açıklamak mümkün olabilir. Ancak bu nüansları karşılaştırmalı bir şekilde incelemek ayrı bir araştırmanın konusudur.
Burada TÜMTİS’in bu özgünlüğünü açıklamak için iki faktöre daha dikkat çekelim.
Uluslararası sınıf dayanışması
TÜMTİS yönetiminin 2007’de değiştiğini belirtmiştik. Sınıf sendikacılığını yeniden canlandırmayı savunan, daha büyük bir enerji ve motivasyonla yönetime gelen yeni liderlik hemen başarı elde edemez. Sendikanın UPS örgütlenmesini başarabilmesinde küresel sendika federasyonlarından aldığı destek önemli rol oynar.
Yeni yönetim, iki uluslararası firmada yürüttüğü mücadele sayesinde bağlı olduğu küresel sendika federasyonu ITF ile yakınlaşır. Bu örgütlenmeler başarılı olmaz, ancak bu iş birliği iki taraf için de umut verici olur. 2009 yazında İstanbul’da düzenlenen özel bir toplantıda TÜMTİS yönetimi ITF yetkilileriyle bir araya gelir. Ana gündem maddesi büyük ölçekli uluslararası firmalarda örgütlenme olan bu toplantı, yakın zamanda başlayacak UPS kampanyasının temelini oluşturur. ITF bu kampanya için maddi destek sağlar. Bunun yanında TÜMTİS’e dev bir şirkette örgütlenmenin ve uluslararası bir kampanya yürütmenin gerektirdiği bir dizi özel bilgi ve beceriyi de transfer eder.
Ülkemiz gibi yerel güç kaynaklarının son derece aşındığı ülkelerdeki sendikalar, uluslararası sınıf hareketinin desteğine daha sık başvurmaktadır. UPS kampanyası, bu anlamda Türkiye’deki en parlak ilk örneklerden biridir.
Taşımacılık sektöründeki işçilerin yapısal gücü
Beverly Silver, Emeğin Gücü isimli kitabında 1870’ten 1996’ya dünyadaki işçi eylemlerini inceler. 120 yılı aşkın bu dönemde en çok işçi eyleminin gerçekleştiği sektör taşımacılık sektörüdür. Silver’ın gösterdiği üzere taşıma işçileri görece güçlü bir işyeri pazarlık gücüne sahiptir. Bu konumlarının da etkisiyle kurdukları sendikalar tarih boyunca görece güçlü ve mücadeleci olma eğilimindedir. Sektörde stok mefhumu yoktur. Dağıtım ve toplamanın son derece dakik olması gerekir ve aksamaların maliyeti çok yüksektir. Silver ayrıca taşımacılık sektöründeki sendikaların uluslararası dayanışma içinde olmalarının daha güçlü bir maddi temeli olduğunu ortaya koyar.
Benzer bir eğilimi ülkemiz üzerine yapılan bir çalışmada da görebiliriz. Osmanlı’daki işçi hareketleri üzerine yaptığı araştırmasında Kadir Yıldırım taşımacılık işçilerinin açık ara en çok grev yapan işçi grubu olduğunu ortaya koyar. Demiryolu ve rıhtım işçileri Osmanlı işçi hareketinin en aktif ve en grevci üyeleridir.
Şüphesiz Silver’ın ve Yıldırım’ın işaret ettiği bu eğilimler tarihsel olgulardır. Taşıma işçilerinin bu gücü ve aktivizmi karşısında sermaye boş durmamış ve 1980’lerden günümüze sistematik bir karşı saldırı örgütlemiştir. İşçileri farklı yöntemlerle parçalamış, güvencesizleştirmiş ve güçsüzleştirmiştir. Sektörün ülkemizdeki durumunu yukarıda kısaca betimlemiştik. Fakat sermaye hala ve daima işçiye bağımlıdır. Kâr elde edebilmek için işçiye muhtaçtır. Taşımacılık sektöründe işçinin sermaye karşısındaki yapısal gücü pek çok sektöre göre hala daha belirgindir. Taşımacılık işçilerinin tüm dünyadaki mücadele mirası ve geleneği ortadır. Bu güç ve miras TÜMTİS’in mücadelesini destekleyen bir dip akıntısı olarak varlığını korumaktadır.
Sonuç
TÜMTİS, ülkemiz ve dünya sendikal hareketi içerisinde mücadeleci bir sendikacılık anlayışını somut bir başarı ve büyüme hikayesiyle bir araya getirebilen nadir örneklerden biridir. Mücadeleci ve mücadeleyi büyütebilen bir sendikacılığın, geçmişe dair bir nostalji ya da uzak gelecekteki bir ihtimal değil, bugün ve burada mümkün olduğunu gösterir. O güzel umut uğruna mücadelenin bugün, yanı başımızda sürmekte olduğunu ortaya koyar. O umut, Ayşe Buğra’nın ifadesiyle “modern çağın en güzel umudu, yani eşitlik, özgürlük ve dayanışma ideallerinin birlikte hayata geçebilecekleri umudu”dur. Umut ayaktadır.
[1] Bu yazı Türkiye’nin Büyük Dönüşümü isimli derleme kitapta yer alan “Türkiye Sendikal Hareketinde Aykırı Bir Yeniden Canlanma Vakası: TÜMTİS’in Yakın Dönemdeki Atılımı” isimli makalemin bir özetidir.
Not: Bu yazı İşçi Gücü Dergimizin 40’ıncı sayısında yayımlanmıştır. Dergi PDF’ine sitemizden erişilebilir; https://tumtis.org/wp-content/uploads/dergi/tumtisdergi_40.pdf