Aziz Çelik;
Tuzu kuru “evde kal” çağrılarının anlamı yok. Yurttaşların büyük bir bölümü evde kalamıyor; çünkü çalışmak zorundalar. Zorunlu ve acil olmayan işler durdurulmalı. İşten çıkarmalar yasaklanmalı, evde kalanların geçimleri sağlanmalı. Sosyal devlet bunun için var.
Covid-19 ile mücadele için en etkin yöntem evde kalmak ve teması en aza indirmek. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de “evde kal” kampanyaları yapılıyor. Gönüllü ve zoraki yöntemlerle yurttaşların evde kalma oranı artırılmaya çalışılıyor. Ancak yine de kayda değer bir hareketliliğin olduğu görülüyor. Yanıltıcı biçimde bu hareketliliğin, evde kalmayanların keyfe keder sokağa çıkmasıyla oluştuğu söyleniyor. Oysa gerçek tablo bu değil.
İŞÇİLER EVDE KALAMIYOR
Salgından korunmak için evde kal çağrısı doğrudur. Hatta bu çağrı olmaktan çıkarılmalı ve zorunluluk haline getirilmelidir. Ancak yurttaşların büyük bir bölümü evde kalamıyor çünkü çalışmak zorundalar. İşçilerin büyük bölümü sokağa çıkıyor, işe gidiyor. Çünkü inşaatlar devam ediyor, bankalar çalışıyor, fabrikaların çoğu çalışıyor, kargocular koli taşıyor, temizlik işçileri sokakları temizliyor. Bir bölümümüz evde kalıp hatta uzaktan çalışabilirken milyonlar işe gidiyor, işe gitmek zorundalar. Riski bile bile işe gidiyorlar. Çünkü gitmezlerse işsiz ve aç kalacaklar. Tuzu kuru “evde kal” çağrılarının anlamı yok.
“Evde kal” çağrılarının etkili olabilmesi için işleri durdurmak lazım. Zorunlu, temel ve acil işler dışındaki işlerin durdurulduğu ilan edilmelidir. Gıda ve temizlik ürünleri üretimi ile sağlık, temizlik, gıda, elektrik, su, enerji ve iletişim hizmetleri gibi zorunlu, temel ve acil hizmetler dışındaki işler durdurulmalıdır. İnsanların can derdinde olduğu koşullarda inşaatlar niye devam etsin? Bankacılar niye gün boyu çalışsın? Bir olağanüstü felaketle yüz yüzeyiz. Yapılması gereken insanların evlerinde yaşamlarını sürdürmelerini sağlayacak asgari ihtiyaçları sağlamaktır. Evde kalmak için zorunlu ve acil olmayan işler durdurulmalıdır.
Bu derece kapsamlı bir iş durdurma için OHAL ilanına gerek var mı? Hayır OHAL’e kesinlikle gerek yok. Dikkat ederseniz salgınla mücadele büyük ölçüde İl İdaresi Kanunu ve Umumi Hıfzısıhha Kanunu kapsamında yürütülüyor. Erken cumhuriyet döneminin en önemli kanunlarından biri olan 1930 tarihli, 90 yıllık Umumi Hıfzısıhha Kanunu yeterlidir. Kanunun 76’ncı maddesine göre bulaşıcı ve salgın hastalıklardan birini taşıyan ve yayan kişiler bu tehlike geçinceye kadar mesleklerini yürütmekten alıkonabilirler. Diğer bir ifadeyle kanuna göre salgın tehlikesi durumunda işler tatil edilebilir.
İşlerin durdurulmadığı hizmet ve üretim alanlarında ise zorunlu olarak çalışan işçilerin sağlığını koruyacak olağanüstü önlemler alınmalıdır. Zorunlu çalışılan sektörlerde çalışma süreleri kısaltılmalı. Bu sektörlerde yaş ve risk grubunu gözeten bir çalışma düzeni oluşturulmalı, çalışma ortamı ve koruyucu malzeme salgına karşı işçileri koruyacak şekilde sağlanmalıdır.
İŞTEN ÇIKARMALAR YASAKLANMALI
İşlerin durdurulması yetmez. İşçiler, emekçiler işverenlerin, piyasasının insafına terk edilemez. İşlerin durdurulması ile birlikte işten çıkarmalar yasaklanmalıdır. Salgın süresince işlerin durması ve ara verilmesinden dolayı hiç kimsenin işinden olmayacağı ilan edilmeli ve bu konuda yasal düzenleme yapılmalıdır. İşten çıkarmaların yasaklanmasına ilişkin yasal düzenleme birkaç günde yapılabilir. İşverenin iş sözleşmesini fesih hakkı salgın süresince askıya alınmalıdır. “Bu sözleşme özgürlüğüne aykırı olur” şeklinde liberal itirazlar olacaktır. Ancak seyahat özgürlüğü gibi anayasal bir özgürlük askıya alınabilirken elbette işverenin fesih hakkı da askıya alınabilir. Liberal itirazlara boş verin. Sosyal bir hukuk devletinde işten çıkarmalar yasaklanabilir ve yasaklanmalıdır.
İşlerin durdurulması ve işten çıkarmaların yasaklanması evde kalma için en önemli adımlardır ama bunlar yetmez. Evde kalanların geçimlerinin sağlanması gerekir. “Evde kalmak” gelir kaybı demektir. Devlet salgın hastalık nedeniyle evinden çıkamayan, evde kalması zorunlu hale getirilen, işine gidemeyenlerin geçimini sağlamakla yükümlüdür. İşe gitmeyen işçiye, işi durdurulan çalışana gelir sağlamak zorundadır. Sosyal devlet bunun için vardır. İkna edici olmayan “evde kal” çağrıları yerine “Evde kalın, işiniz ve aşınız güvendedir” denmelidir.
DEVLET EVDE KALANLARIN GEÇİMİ SAĞLAMAKLA YÜKÜMLÜ
Peki devletin evde kalanların geçimini sağlaması talebinin yasal dayanağı var mı? Evet, kesinlikle var. Her şeyden önce bu bir anayasal yükümlülük. Sosyal devletin gereği. Ancak onun ötesinde açık ve net yasal yükümlülükler de söz konusu. Yine cumhuriyetin en önemli kazanımlarından biri olan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 83. maddesine göre salgın hastalık nedeniyle evlerinde veya çeşitli tesislerde tecrit edilenlerin ve işleri durdurulan kişilerden muhtaç olanların kendilerinin ve ailelerinin geçimi hükümetçe sağlanır. İşi durdurulan kişi gelirden yoksundur, dolayısıyla geçime muhtaçtır.
İşlerin durdurulması ve zorunlu evde kalma uygulaması sırasında yurttaşların işi ve geçimi güvenceye alınabilir. İşçilerin geçimi İşsizlik Sigortası Fonu’ndan sağlanabilir. Fonda yeterince kaynak var. Fon milyonlarca işçiye aylarca gelir sağlayacak kadar kaynağa sahip. Yeter ki bu kaynaklar likit hale getirilsin ve işçilerin bundan koşulsuz yararlanması sağlansın. DİSK-AR tarafından hazırlanan rapor, İşsizlik Sigortası Fonu’nun Covid-19 ile mücadelede nasıl kritik bir rol oynayabileceğini ortaya koyuyor: https://bit.ly/33PlINR
ENFLASYON VE BÜTÇE AÇIĞI KAYGISI BİR YANA BIRAKILMALI
İşsizlik Sigortası Fonu herkese yetmez. Kayıt dışı çalışanların, esnafın ve diğer dar gelirli yurttaşların geçimi devlet tarafından garanti altına alınmalı. Salgın süresince gelir kaybına uğrayan bütün yurttaşlara asgari ücret düzeyinde gelir desteği sağlanmalı. İş ve gelir kaybını önlemek için para basma yolundan kaçınmamalı. Bütçe açığı ve enflasyon kaygısını bir kenara koyup salgın koşullarında emekçiye, halk sınıflarına can suyu sağlamak lazım.
Yurttaşların sağlığını, işini ve geçimi korumak için kamu harcamaları artırılmalıdır. Bunun için kaynakları artırmak lazım. İçinden geçtiğimiz olağanüstü dönemde zengin sınıfların elini cebine atma vaktidir. Ülkemizdeki korkunç servet eşitsizliği ortadadır. Varlıklı sınıflar ve zenginler salgının sosyal ve ekonomik sonuçlarından çok daha az etkileniyor. Şimdi fedakârlık sırası onlarda. Etkin ve gerçek bir servet vergisi zamanıdır.
NEOLİBERAL EZBERLERE VEDA VE SOSYAL DEVLET VAKTİDİR
Salgınla mücadele için neoliberal dogma ve ezberleri bir kenara iterek ekonomiyi ve toplumsal yaşamı kamucu bir perspektifle ele almak gerekiyor. Neoliberal dogmaların aksine işler durdurulabilir, işten çıkama yasaklanabilir ve herkesin geçimi güvence altına alınabilir.
Cumhuriyet 90 yıl önce bu yönde köklü tedbirler alabildi. Umumi Hıfzısıhha Kanunu 90 yıl sonra bile işe yarayacak durumda. 90 yıl önceki mevzuatta yer alan hususların bugün uygulanmasında tereddüt edilmesi olacak iş değildir. 90 yıl önce bir salgın durumunda neler yapılacağı düşünülmüş. Daha sonra devlet kendini “sosyal devlet” olarak tanımlamış. Ancak eşi benzeri olmayan bir salgın karşısında hâlâ “Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin” gibi akla zarar öneriler söz konusu. OHAL’e gerek yok. Mevzuat hükümete kapsamlı tedbirler alma imkânı sağlıyor. Ek tedbirler için Meclis’te yasal değişiklikler birkaç günde yapılabilir.
Evde kalmak için işte kalmamak gerekiyor. Evde kalmak için işlerin durdurulması gerekiyor. İş işten geçmeden sosyal devletin gereği olan adımlar hızla atılmalıdır.
Kaynak: Birgün