Bir soygun projesi: TES ve kıdem fonu

Tamamlayıcı Emeklilik ve Kıdem Tazminatı Fonu Sistemi, emekçilerin ceplerinden finans piyasalarına kaynak oluşturma projesidir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 9 Haziran 2020 tarihinde yaptığı açıklamada “Çalışanlara tamamlayıcı emeklilik sigortası sunacak bir çalışma başlatıyoruz. Tesis edilecek karma model ile işçilerin kazanılmış hakları korunacak. Tamamlayıcı Emeklilik Sigortası ile aynı zamanda ilave emeklilik desteği alınabilmesini de sağlayacağız” dedi.

Henüz kamuoyuna açıklanmış bir taslak yok. Öngörülen sistemin nasıl kurulacağı ve işleyeceği ile ilgili net bilgi yok. Ancak 3 farklı model halihazırda medyada yer aldı. Sırtını iktidara ve sermayeye dayayan medya kuruluşları “fili tuttuğu yerden tarif etmeye” sistemin nimetlerini art arda sıralamaya çoktan başladı.

ASIL AMAÇ REEL SEKTÖRE UCUZ KREDİ

Bir taslağın olmadığı koşullarda önce resmi belgelere bakmak daha doğru olur. Bu noktada 2020-2022 dönemini kapsayan resmi Yeni Ekonomi Programı en önemli kaynak. Bu programda açıkça şöyle deniyor: “Ekonomimizin uluslararası sermaye hareketlerindeki oynaklığa dayalı kırılganlığını azaltacak, reel sektöre Türk lirası cinsinden ucuz ve uzun vadeli kaynak sağlayacak bir Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) sosyal tarafların mutabakatı ile kurulacak ve sermaye piyasalarını derinleştirecek kapsamlı bir reform paketi devreye sokulacaktır.”

Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi, yine aynı programda “Tasarrufları artırarak sermaye piyasaları için kaynak oluşturulacaktır” hedefi altında bir politika aracı olarak yer alıyor.

Mesele bu kadar açık ve net aslında! Amaç işçilerin, emekçilerin emeklilik döneminde ellerini rahatlatmak, ek gelir sağlamak falan değil. Amaç, işçilerden ve memurlardan zorla yapılacak ve geri alınamayacak kesintileri sermayeye ucuz kredi olarak sunmak. Emekçilerin ceplerinden patronların kasasına ucuz kredi hattı açmak.

ZORUNLU BES’E YENİ AMBALAJ: TES

Kamuoyuna Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) adı altında yeni bir şeymiş gibi sunulan sistem, zorunlu Bireysel Emeklilik Sisteminin (BES) yeniden ambalajlanmasından başka bir şey değil! Çünkü iktidarın “otomatik katılım” bizim “zorunlu” dediğimiz BES sistemi çökmüş durumda. Zorunlu BES başlayalı daha 3.5 yıl oldu ve çalışanlar kademeli olarak sisteme dahil edildi. Buna rağmen zorunlu BES sistemine dahil edilen 17.7 milyon çalışanın 12 milyonu, yani 3’te 2’si halihazırda sistemden ayrıldı. Sistemden çıkanların çok büyük kısmını cayma hakkını kullananlar oluşturuyor. Bir başka deyişle dağ fare doğurdu!

İktidar zaten zorunlu BES sistemini yeniden yapılandıracağını birçok kez açıkladı. Ancak BES tutmadığı için yeni bir ambalaja ihtiyaç var. Bunun da adı “Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi” (TES) konuldu. Sadece ben değil, bireysel emeklilik şirketleri de “Bu sistem, Bireysel Emeklilik Sistemi’nin yeniden yapılandırılmış halidir” diyor!

Peki ne olacak? Henüz kamuoyuna açıklanmış bir yasa taslağı yok. Ancak basına yansıyan ve resmi kaynaklara dayandırılan haberlerde üç farklı model öne çıkıyor.

1. MODEL: BES, TES OLACAK

1. modelde BES’in doğrudan TES olarak yeniden yapılandırılması öngörülüyor. Bu modelde bireysel emeklilik sisteminden çıkanlar da dahil olmak üzere 45 yaş altı tüm çalışanlar tamamlayıcı emeklilik sistemine dahil edilecek. Halihazırda zorunlu BES’te olanlar da muhtemelen bu sisteme aktarılacak. Yine işçi ve kamu emekçilerinden her ay en az yüzde 3 kesinti yapılacak ve bu tutar Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi’ne yatırılacak. Ancak bu sefer cayma hakkı olmayacak. Yani işçi istese bile 10 yıl sistemde kalma ve 56 ya da 60 yaş koşullarını yerine getirmeden sistemden çıkamayacak. Veyahut belli bir süre sistemde kalma zorunluluğu getirilecek ve bu süreden sonra ancak yaş koşulunu sağlamadan önce ayrılmak isteyenleri çok ciddi kayıplar bekleyecek.

2. MODEL: TES, KIDEM FONU OLACAK

2. modele göre TES, kıdem tazminatı fonu olarak kurulacak. Kıdem tazminatı her bir yıllık kıdem için 30 günlük giydirilmiş brüt ücret tutarındadır. Bu modelde kıdem tazminatının 19 gününün mevcut haliyle devam etmesi, 11 gününün ise TES’e aktarılması planlanıyor. Bu durumda işverenler her yıl işçinin kıdem tazminatından düşülmek üzere 11 günlük ücret tutarında Tamamlayıcı Emeklilik Sistemine (yani aslında kıdem tazminatı fonuna) prim ödeyecek. İstisnai durumlar dışında işçiler sistemde (fonda) biriken tutara belli bir yaşa (56 ya da 60) gelene kadar dokunamayacak.

3. MODEL: TES İLE ENTEGRE KIDEM FONU

Bu modelde, aynı 1. modelde olduğu gibi Bireysel Emeklilik Sistemi (BES), Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) olarak yeniden yapılandırılacak. Bununla birlikte TES ile entegre bir kıdem tazminatı fonu da kurulacak. Bildiğimiz anlamıyla kıdem tazminatı artık hiç olmayacak. İşverenler her ay kıdem tazminatı fonuna işçinin aylık brüt ücretinin yüzde 6’sı tutarında prim yatıracak. Yani bir yılda yatan toplam prim tutarı işçinin aylık brüt ücretinin yüzde 72’si tutarında olacak. TES ile kıdem tazminatı fonu entegre edilerek, tek bir havuz oluşturulacak. Yine diğer modellerde olduğu gibi istisnai durumlar dışında işçi bu havuzdan belli bir yaşa gelene kadar parasını çekemeyecek.

FİNANS SERMAYEYE KIYAK, İŞÇİLERE TUZAK

Üç model de farklı yollardan aynı kapıya çıkıyor. Bu kapı da finans sermayeye açılıyor. Bu sistemde ısrar edilmesinin iki temel nedeni var. Birincisi finans piyasalarının sıcak paraya ihtiyaç duyması ve alacaklarını garanti altına almak istemesi. 45 yaş altı yaklaşık 20 milyonluk işçi ve memur nüfusunun büyük kısmının finans sisteminde (bankalarda ve fonlarda) bir birikimi mevcut değil. Yani milyonlarca emekçi kaynak temin etme bakımından sistemin dışında. BES, TES ve kıdem tazminatı fonu ile bu nüfustan zorla kesinti yapılarak, bankalara ve bireysel emeklilik şirketlerine düzenli kaynak (sıcak para) temin edilmesi amaçlanıyor. Öte yandan bu nüfus, kredi ve kredi kartı üzerinden bankalara ciddi miktarlarda borçlu. Bu borç miktarı her geçen gün artarken, borcunu ödeyemeyenlerin oranı da artıyor. Bu sistem bir anlamda bankaların alacaklarını teminat altına almış oluyor. Yani finans sermaye bir taşla iki kuş vuruyor.

İŞÇİNİN KAYBINI İŞÇİ CEBİNDEN TELAFİ EDECEK

İkinci neden ise önce 1999 ardından 2008 yılında yapılan yasa değişiklikleri ile hem emekli olma koşullarının ağırlaştırılmış hem de emekli aylıklarının düşürülmüş olması. Emekli olma yaşı kademeli olarak 65’e çıkarken, alınabilecek emekli aylığı tutarı sürekli olarak düşüyor. Daha geç yaşta daha düşük aylıkla emeklilik halihazırda ciddi tepki topluyor. İşte bu noktada emekçilerin yaşadığı ve yaşayacağı kayıplar, emekçilerin cebinden tamamlanmaya çalışılıyor. Bir başka deyişle sosyal güvenlik ve emeklilik sistemi adım adım özelleştiriliyor. Bir yandan da artan tepkilere karşı bir tampon mekanizması oluşturulmak isteniyor. “Sosyal güvenlik sistemi üzerindeki yükün hafifletilmesi” amacı birçok iktidar sözcüsü tarafından dile getirildi, resmi belgelere bile girdi. Dolayısıyla Tamamlayıcı Emeklilik Sistemine geçilmesinin ardından emekli aylıklarına yönelik yeni saldırıların gündeme gelmesi de şaşırtıcı olmaz.

BANKALAR DEĞİL EMEKÇİLER İÇİN!

İşçiler ve emekçiler için değil bankalar ve patronlar için yeni bir sistem kurulmak isteniyor. Eğer amaç işçilerin kıdem tazminatına daha kolay ulaşmasını sağlamak ise bunu fon sistemine geçmeden yapmak mümkün. Eğer amaç emekçilerin emeklilikte rahat etmesini sağlamak ise bunu TES sistemine geçmeden yapmak mümkün. Tam da bu yüzden sahte reformlara karşı durmak büyük önem taşıyor…

BES, TES, FON; HEPSİ RİSK SİSTEMİ

Bireysel Emeklilik Sistemi, Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi, Kıdem Tazminatı Fonu. Üçünün de ortak noktası riske dayanması. Yani fonlarda biriken tutarların piyasa koşullarında nemalandırılması, reel getiri güvencesi olmadığı gibi ana paranın da enflasyon karşısında korunması garantisinin olmaması. Hangi model benimsenirse benimsensin; işçinin, kamu emekçisinin birikimi hep risk altında olacak. Bireysel Emeklilik Sistemi’nin son yıllardaki performansına baktığımızda bu gerçeği bir kez daha görüyoruz. Örneğin enflasyon oranının 20.3 olduğu 2018 yılında, BES fonlarının ortalama getiri oranı yüzde 11.3 oldu. Yani BES sisteminde olanların birikimi 1 yılda enflasyon karşısında yüzde 9 eridi! 2019 yılında ise BES getiri oranı enflasyonun üzerinde oldu. BES’in 2018 yılında nasıl kaybettirdiğine ilişkin çok az sayıda haber varken, 2019 yılına ilişkin sayısız haber ve yazı mevcut. İşte riske dayanan bu sistemler böyle pazarlanıyor! Kayıplar yok sayılırken, kazançlar bire bin katılarak anlatılıyor. Oysa işin özü açık. Emekçinin birikimi her koşulda risk altında olmaya devam ediyor.

KIDEMDE FON, İŞ GÜVENCESİNE SON

Kıdem tazminatı fonunda işçilerin maddi kayıpları olacağı açık. Ancak bundan daha da önemlisi fon sistemine geçildiği takdirde, kıdem tazminatının iş güvencesi boyutunun ortadan kalkacak olması. Türkiye’de işçilerin yüzde 60’ı yasal iş güvencesi sisteminin dışında. Patronlar bu işçileri istedikleri zaman, bir gerekçe göstermeye gerek olmaksızın işten çıkarabiliyor ve işçiler işe iade davası dahi açamıyor. İşte bu işçilerin en büyük güvencesi kıdem tazminatı. Kıdem tazminatı, patronları işten çıkarma kararı almadan önce iki kez düşünmek zorunda bırakıyor. Ancak fon sisteminde kıdem tazminatı artık iş güvencesi işlevi görmüyor. İşten çıkarmalar kolaylaşıyor. Öte yandan fon sisteminde kıdem tazminatı kara gün dostu olmaktan da çıkıyor. Çünkü fon sisteminde işten atılan işçi ya fondaki parasına hiç dokunamayacak ya da bunun ancak bir miktarını alabilecek.

2015’TE FON SİSTEMİNE GEÇİLSEYDİ NE OLURDU?

Aylık yüzde 6 prime dayanan kıdem tazminatı fon sistemine 2015 yılı başında geçilmiş olsaydı neler olurdu? Örneğimizdeki işçi 1 Ocak 2015’te işe girmiş ve 1 Ocak 2020’de işten çıkarılmış ve bu dönem boyunca asgari ücretle çalışmış olsun. Her ay kıdem tazminatı fonuna işçinin aylık ücretinin yüzde 6’sı (yıllık yüzde 72’si) oranında kıdem tazminatı primi yattığında ve bu primi bireysel emeklilik sistemindeki ortalama getiri oranı ile nemalandırdığımızda karşımıza bu tablo çıkıyor. 5 yılın sonunda fonda biriken toplam tutar 9842.2 TL oluyor.

Oysa kıdem tazminatı son giydirilmiş brüt ücret üzerinden hesaplandığı için 1 Ocak 2020’de işten çıkarılan işçi son asgari ücret üzerinden, yani 2943 TL üzerinden 5 yıllık toplam 14 bin 715 TL kıdem tazminatı alacaktı. Yani en düşük ücret alan asgari ücretli bir işçinin bile 5 yılda fon sisteminde kaybı yaklaşık 5000 TL olurdu. Oransal olarak bu üçte bir kayıp anlamına geliyor. Bu en iyimser rakam! Eğer bu işçiye işveren işyerinde yemek ve servis olanağı sağlıyor olsaydı, yemek ve servisin maddi bedeli de kıdem tazminatına dahil edilecekti. Diyelim ki yemek ve servis yardımı aylık 500 TL’ye denk geliyor.

Bu durumda işçi mevcut sistemde 2500 TL daha fazla kıdem tazminatı alacaktı. Ancak bu tür ayni yardımlar fon sisteminde dikkate alınmadığı için işçinin fonda alacağı kıdem tazminatı tutarı değişmeyecek böylece 5 yıllık toplam kayıp 7500 TL’ye, oransal olarak ise yüzde 44’e ulaşacaktı. Fon sisteminde yüzde 6’lık primin 0.5 puanı işçinin cebinden çıkmış olacağı için işçi fondaki toplam tutarın 12’de 1’ini yani 820 TL’sini zaten cebinden ödemiş olacaktı. Bunu ve bireysel emeklilik şirketinin yapacağı kesintileri de dikkate alarak söyleyecek olursak, asgari ücretli çalışan yol ve yemeği olan bir işçinin kaybı neredeyse yüzde 50’yi buluyor.

Öte yandan bu kayıp yalnızca 5 yıllık bir dönemi kapsıyor. Bu süreyi uzattığımızda ve işçinin yıllar içinde asgari ücretin üzerine çıkabileceğini göz önünde bulundurduğumuzda kayıp oranı daha da artıyor ve işçinin toplam kaybı yüzde 70’lerin üzerine çıkabiliyor.

Kaynak: Onur Bakır/Evrensel