Üniversite mezunu sayısı hızla artarken, istihdam edilen üniversiteli oranı düşüyor. Mezunların çoğu asgari ücretle işe başlıyor. Türkiye üniversite mezunu istihdam oranında Avrupa sonuncusu. Üniversite mezunlarının istihdama katılımı son 10 yılda düştü.
Üniversiteler açıldı. Covid-19 nedeniyle Mart 2020’den bu yana ara verilen yüz yüze eğitime yeniden başlandı. Yeni akademik yıl büyük sorunlarla başladı. Bunlardan biri belki de en önemlisi barınma sorunu. Kamu yurtlarının kapasitesinin yetersizliği, hızla artan kiralar barınmayı temel bir sorun haline getirdi. Üniversitelerde yaşanan hızlı kontenjan artışına paralel kamu yurtlarının sayısının artmaması ve artan kiralar nedeniyle kamu yurtlarına olan talebin artması ciddi bir yurt sorunu ortaya çıkardı.
Bu öğretim yılının bir başka özelliği ise plansız biçimde şişirilen kontenjanların ve ikinci öğretim meselesinin patlaması oldu. Yüksek öğretim yerleştirme sonuçlarına göre sosyal bilimler alanında ve özellikle de iktisadi idari bilimlere ilişkin programlarda doluluk oranı ciddi bir biçimde düştü. Bazı programlarda birinci öğretimde kontenjanlar dolmazken, bazılarında ise ikinci öğretimler boş kaldı. Bunun nedeni plansız, programsız bir şekilde ve niteliksiz olduğu biline biline program sayılarının ve kontenjanların artırılmasıdır.
Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) verilerine göre 2012-2013 öğretim yılında 688 bin kişi yüksek öğrenim programlarından mezun olurken bu sayı 2019-2020 öğretim yılında 1 milyon 112 bine yükseldi. Mezun sayısı 8 yılda yüzde 62 arttı. Kontenjanların hızla şişirilmesi, ihtiyaç olmayan alanlarda ikinci öğretim programlarının açılması. Üniversite ortamının/kampüs olanaklarının söz konusu olmadığı il ve ilçelerde siyasi/ekonomik kaygılarda fakülteler açılması yüksek öğretimde kaliteyi hızla aşağıya çekmeye başladı.
İşsiz ve boşta gezen üniversite mezunları
Tüm bunların sonucu ise üniversite mezunu olanların iş bulamaması ve iş bulabilenlerin ise asgari ücret seviyesinde işlerde çalışmaları olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de yüksek öğrenim mezunlarının istihdama katılma oranı yüzde 66,3 (Ağustos 2021 TÜİK verileri). Bu oranın ortalama istihdam oranının (yaklaşık yüzde 45) üzerinde olması son derece doğal. Çünkü yüksek öğrenim işgücü piyasasında son derece önemli bir avantaj. Ancak bu veri aynı zamanda yüksek öğrenimlilerin yüzde 34’ünün ya işsiz olduğunu ya işgücü piyasasına girmediğini veya istihdam dışında olduğunu gösteriyor. Türkiye’de yüksek öğrenim mezunu her 100 kişiden 34’ü çalışamıyor ve çalışmıyor.
(Tablo:1)
Yüksek öğrenimlilerin istihdama katılma oranı AB ülkeleri ile karşılaştırıldığında oldukça düşük seyrediyor. 2020 yılı Eurostat verilerine göre AB ülkelerinde yüksek öğrenim mezunlarının istihdama katılma oranı yüzde 84. Litvanya, Slovenya, Romanya, Hollanda, İsviçre, Norveç, İsveç ve Almanya’da yüksek öğrenimli istihdam oranı yüzde 88 ile 89 düzeyinde. Yüksek öğrenimli istihdam oranı Bulgaristan’da yüzde 87, Güney Kıbrıs’ta yüzde 83, Yunanistan’da ise yüzde 75.
Türkiye AB ülkeleri içinde yüksek öğrenimli istihdam oranının en düşük olduğu ülke. Diğer bir ifadeyle işsiz, çalışmayan, çalışamayan veya boşta gezer üniversite mezununun en yüksek olduğu ülke Türkiye. Türkiye’de yüksek öğrenimlilerin istihdama katılma oranının son 10 yılda düştüğü gözleniyor. Türkiye’de 2011 yılında yüzde 72,8 olan yüksek öğrenimli istihdam oranı 2020’de yüzde 68’e düştü. 2021 2. Çeyreğinde ise yüzde 66,3 seviyesine geriledi. AB ülkelerinde ise 2011 yılında yüzde 82 olan yüksek öğrenimli istihdama katılma oranı 2020’de yüzde 84,1 oldu.
Üniversite mezunlarının cinsiyete göre istihdam durumuna baktığımızda ise daha da vahim bir tablo ortaya çıkıyor. 2021 Temmuz ayı verilerine göre Türkiye’de üniversite mezunu kadınların istihdam oranı yüzde 55,5. Bu oran 10 yıl önce, 2011’de yüzde 61 düzeyindeydi. AB ülkeleri içinde üniversite mezunu kadınların istihdam oranı yüzde 81,4 düzeyinde. Bu oran Litvanya, Slovenya, Norveç, İsveç, Romanya, Hollanda Bulgaristan ve Almanya gibi ülkelerde yüzde 85-89 aralığında. Türkiye üniversite mezunu kadınların istihdama katılımı açısından da Avrupa ülkelerinin en sonuncusu.
Türkiye’de üniversite mezunu sayısı hızla artarken bu mezunlara iş yaratılamıyor. 2013-2020 arası mezun sayısının yüzde 62 arttığı Türkiye’de aynı dönemde üniversite mezunu istihdam oranı EuroStat verilerine göre yüzde 73’ten yüzde 68’e geriledi. 2021’de ise yüzde 66 oldu. Bina sayısını ve kontenjanı artırmak bir şey ifade etmiyor. Plansız ve niteliksiz yüksek öğretim sonucunda yüksek öğrenimli istihdam oranı düşüyor. Sadece bina yapmakla üniversite olmaz. Nitelikli bir kampüs alanı, nitelikli bir öğretim kadrosu olmadan ve ihtiyaca uygun kontenjan belirlemeden şişen yüksek öğretim mezun sayısı sadece nitelikli işsiz sayısını artırmaya yarıyor.
Asgari Ücretli Üniversiteliler
Öte yandan bu tablo üniversite mezunlarının daha düşük ücretlerle çalışmalarını da yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi (CBİKO) tarafından hazırlanan Üniveri projesi verileri üniversite mezunlarının işe giriş ücretlerindeki vahameti ortaya koyuyor. Bu verilere göre üniversite mezunlarının büyük bölümü asgari ücret civarında ücretlerle işe başlıyor. Tıp mezunları hariç mühendislikler dahil üniversite mezunlarının ilk işe giriş ücretinin yaklaşık yüzde 50’si asgari ücret civarında gerçekleşiyor. Tıp mezunlarının ilk işe giriş ücretlerinin yüzde 46’sı 4.500-6.000 TL aralığında, yüzde 54’ü 6 bin TL üzerinde.
Sosyal bilimler, iktisadi ve idari bilimlerle ise ilk işe giriş ücretinin asgari ücrete oranı yüzde 60’lar civarında. Mühendislik gibi teknik bölümlerde de asgari ücretle işe giriş oranı yüzde 40’lar, yüzde 50’ler civarında. Mimarlık mezunların ilk işe giriş oranı yüzde 58 civarında. Tıp hariç en iyi ücretle işe başlayanlar (yüzde 18 düzeyinde) İslami bilimler mezunları.
(Tablo:2)
Bu tablo bir zamanların profesyonel ve “itibarlı” mesleklerinin giderek proleterleştiğini ve asgari ücretli hale geldiğini gösteriyor. Böylece yüksek öğrenimli olan asgari ücretliler giderek artıyor. Gençlerin yüksek öğrenim yapması onların daha iyi işler bulmalarına yetmiyor. Ya işsiz kalıyorlar, çalışamıyorlar veya asgari ücretli işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar.
Üniversiteye girmek bir dert, barınmak ve okumak bir dert, mezun olunca geçinmeye yetecek bir iş bulmak daha da büyük dert. Mevcut yüksek öğretim sistemi giderek daha çok mezun veriyor ama mezunlar iş bulamıyor, kendi alanlarında çalışamıyor ve asgari ücretle çalışmak zorunda kalıyor. Yüksek öğrenimli yoksulluğu yeri bir sorun olarak karşımızda duruyor. Eğitimin “sosyal mobilite” yarattığı mitosu da böylece bir kez daha çökmüş oluyor.
Kaynak: Aziz Çelik/Birgün