Salgınla mücadelede sendikaların ve sağlık meslek örgütlerinin sürecin dışında tutulması, sosyal diyalog kurulmaması önemli zaaf oluşturdu.
Türkiye’de Covid-19 salgını 11 Mart 2022 tarihi itibariyle ikinci yılını doldurdu. Salgının yarattığı insani tahribat boyutu yanında, yarattığı sosyo-ekonomik sonuçlar da gündemde. Salgın özellikle iş ve gelir kaybı yoluyla işçi sınıfı üzerinde ciddi bir tahribat yarattı. İşsizlik arttı, gelirler düştü, gelir eşitsizliği daha da derinleşti. Geçen haftaki yazımda salgının gelir eşitsizliği boyutu üzerinde durmuştum. Salgının ikinci yılında DİSK Araştırma Merkezi (DİSK-AR) salgının işçiler üzerindeki etkileri Türkiye çapında yaptığı bir araştırma ile ortaya koydu. Bu araştırmadan çıkan sonuç da dalgının işçileri yoksullaştırdığı oldu. Bu kapsamlı araştırmaya DİSK-AR’ın internet sitesinden ulaşılabilir.
Bu haftaki yazımda salgının yarattığı sosyo-ekonomik sonuçları değil salgın döneminde alınan önlemlerde tarafların ve özellikle sendikaların ve sağlık meslek örgütlerinin rolünü ele almaya çalışacağım.
Diyaloğun önemi
Sosyal politikanın nasıl yürütüldüğü, kotarıldığı sosyal politika önlemlerinin kendisi kadar önemli bir konudur. Toplumsal sınıfların ve onların örgütlü temsilcilerinin yer almadığı sadece siyasal otorite tarafından tek başına alınan kararlarla yürütülen politikaların başarı şansı sınırlıdır. Sosyal politikaların sosyal tarafların örgütlü temsilcileri ile müzakere edilerek yürütülmesi sosyal diyalog olarak da bilinir. Salgın gibi devasa ve çok boyutlu etkileri olan bir afetle mücadelenin konunun tarafı ve muhatabı olan toplumsal örgütlerle birlikte yürütülmesi, onların taleplerinin, önerilerinin dikkate alınması, destek ve onaylarının alınması başarı için kritik öneme sahiptir.
Türkiye’de sosyal diyaloğun genel olarak yetersiz olduğu ve sosyal diyalog uygulamalarının başarılı olamadıkları bilinen bir durumdur. Türkiye’de üç taraflı sosyal diyalogun en önemli üç mekanizması Üçlü Danışma Kurulu (ÜDK), Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK) ve Çalışma Meclisidir (ÇM). Türkiye’de en önemli üç taraflı sosyal diyalog mekanizmaları olan ÜDK, ESK ve ÇM fiilen işlevsizdir. Hatta Ekonomik ve Sosyal Konsey 2009 yılından bu yana toplantı dahi yapmamış ve işlevsizleştirilen, metruk bir anayasal kuruma dönüşmüştür ÜDK de düzensiz toplanan etkisiz bir mekanizmadır. Türkiye’de sosyal diyalog konusunda durum böyleyken pandemi döneminde dünyada “sosyal devletin yeniden keşfiyle” birlikte sosyal diyalog uygulamalarının da canlandığını görüyoruz. Salgına karşı mücadele kapsamında dünyada sosyal diyalog uygulamalarının önemli bir yoğunluğa ulaştığı görülmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yapılan araştırmaya göre 1 Şubat 2020 ile 31 Ocak 2021 tarihleri arasındaki bir yılda, 102 ülke ve bölgede hükümetler ile işveren ve işçilerin ulusal çatı ve sektörel düzeydeki örgütleri arasındaki sosyal diyalog yoluyla 381 sonuç (ortak açıklamalar ve anlaşmalar) sağlandı.
Sendikalar dışlandı
Pandemi ilanının ardından sendikalardan acil önlemler alınması yönünde bir dizi talep gündeme geldiği biliniyor. DİSK pandemi ile ilgili alınmasını istediği önlemleri 11 Mart 2020 tarihinde başlayarak mart ayı içinde yaptığı çeşitli açıklamalarla kamuoyuna ve ilgililere iletti. DİSK Covid-19 pandemisinin ilan edilmesinin hemen ardından 13 ve 17 Mart 2020 tarihlerindeki açıklamalarında pandemiye ilişkin önlemleri ele almak üzere Ekonomik ve Sosyal Konsey ile Üçlü Danışma Kurulu’nun toplanmasını talep etti. KESK 14 Mart 2020’de alınan önlemlerin kapsamının genişletilmesi için hükümete çağrı yaparken Türk-İş de 31 Mart 2020’de alınması gereken önlemlere ilişkin taleplerini kamuoyuna açıkladı. Memur-Sen de 20 Mart’ta kamu çalışanları için idari izin talebinde bulunduklarını kamuoyuna açıkladı. Türkiye Kamu-Sen 20 Mart 2021’de Cumhurbaşkanına gönderdiği mektupla taleplerini iletirken Hak-İş, 20 ve 25 Mart’ta “Desteklerde İstihdamı Koruma Şartına Tüm İşverenler Harfiyen Riayet Etmeli” ve “Koronavirüs Bahanesiyle İşten Çıkarmalar Yasaklansın” başlıklarıyla yaptığı açıklamalarla tedbirlerin genişletilmesi çağrısında bulundu.
Sendikalardan hükümete ardı ardına çağrılar gelirken uzun zamandır toplanmayan Üçlü Danışma Kurulunu (ÜDK) 17 Mart 2020 günü nihayet toplandı. Ancak toplantı sonuçlarına dair bir açıklama yapılmadı. Bu toplantı pandemi döneminde (Mart 2020-Mart 2022 arasında) yapılan tek ÜDK toplantısı oldu. Oysa ilgili mevzuata göre Kurulun, her yıl Ocak, Mayıs ve Eylül aylarında olmak üzere yılda üç kez toplanması gerekir. Bu durumda ÜDK’nin en az yedi kez toplanması gerekiyordu ancak bir kez toplandığı görülüyor. Sadece bu örnek bile pandemi döneminde sosyal diyaloğun işlemediğini göstermek için yeterlidir. ÜDK toplantılarının yeni Bakan Sayın Vedat Bilgin döneminde de düzenli yapılmadığı görülüyor.
Pandemi ile mücadele çerçevesinde bir diğer toplantı 18 Mart 2021 günü Çankaya Köşkü’nde düzenlenen Koronavirüsle Mücadele Eşgüdüm Toplantısı oldu. Toplantıya, kabine üyeleri, Cumhurbaşkanlığı Ekonomi ve Sağlık Politikaları kurulları üyeleri, kamu kurum ve kuruluşları yöneticileri ile sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı. Toplantıya Türk-İş, Hak-İş ve Memur-Sen genel başkanları ile işveren örgütleri temsilcileri çağrılırken DİSK, KESK, TTB ve diğer sağlık meslek örgütleri çağrılmadı. DİSK toplantıya çağrılmamaları üzerine “Ayrımcılık sağlığa zararlıdır” başlıklı bir açıklama yaptı.
Öte yandan Anayasal bir mekanizma olan Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK) de pandemi döneminde toplanmadı ve 2009’dan bu yana süren işlevsizliği ve yokluğu devam etti. Oysa 2010 yılında Anayasanın 166. maddesine “ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında Cumhurbaşkanı’na [geçmişte Bakanlar Kuruluna] istişari nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur” hükmü eklenmişti. Dolayısıyla ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında Ekonomik ve Sosyal Konsey sürecinin işletilmesi Anayasal bir zorunluluktur. Ancak bu Anayasal zorunluluğun hiçbir zaman yerine getirilmemesi bir yana salgın gibi olağanüstü dönemde de buna gerek duyulmaması ayrıca not edilmelidir.
Sonuç olarak pandemi döneminde Türkiye’de üçlü sosyal diyalogdan söz etmek oldukça zordur. Hükümet pandemiye ilişkin sosyal politika önlemlerini tek başına aldı ve bunları ne öncesinde ne de uygulama sonrasında sosyal taraflarla tartıştı. Benzer şekilde pandemi döneminde ikili (işçi-işveren) sosyal diyalog örneklerine de pek rastlanmadı. Türkiye’de ikili sosyal diyalogun “olağan” dönemlerde oldukça sınırlı kaldığını da hatırlatmakta yarar var.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de pandemi ile mücadele kapsamında ciddi bir sosyal politika zafiyeti yaşandığı söylenebilir. Nitekim çalışanları doğrudan etkileyen çok sayıda sosyal politika düzenlemesi yapılırken bunların hiçbiri konusunda müzakere ve danışma yöntemi seçilmedi. Benzer bir yaklaşım pandeminin halk sağlığı boyutunda da yaşandı. Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve sağlık meslek örgütlerinin sürecin yönetiminde birlikte çalışma talepleri bakanlık tarafından dikkate alınmadı. Pandemiyle ilgili bilim kurullarında sağlık meslek örgütleri ve sendikaların temsiline olanak tanınmadı. Sosyal diyalogun en önemli unsuru olan konuyla ilgili toplumsal kesimlerin temsilcileri ile kamu otoritesinin ortak çalışması, bilgi alışverişi ve şeffaflık açısından önemli sorunlar yaşandı. Pandeminin epidemiyolojik boyutuna ilişkin verilerde de şeffaflık sağlanmadı. Sosyal tarafları, sendikaları, meslek örgütlerini dışlayarak yürütülecek bir salgınla mücadele politikası yetersiz kalacaktır. Özellikle salgının yarattığı sosyal ve ekonomik tahribatla baş etmesi mümkün olmayacaktır.
***
Salgın ve Sosyal Politikalar üstüne okuma önerisi
Bu yazıda ele alınan konular ve salgının sosyal politika alanındaki etkileri üstüne kapsamlı değerlendirmelerin yer aldığı bir kitap önerisi ile yazıyı bitirelim: Covid-19 ve Türkiye’de Sosyal Politika, (Derleyenler: Betül Urhan, M. Onat Öztürk, Orkun Saip DURMAZ, Sarmal Kitabevi, Aralık 2021, 455 Sayfa.) Bu kitap Türkiye’de salgınla mücadelede sosyal politika oluşturma süreci, sağlık sisteminin yönetimi ve halk sağlığı, sosyal güvenceler, salgın sürecince yaşanan istihdam kayıpları, işsizlikte yaşanan gelişmeler ile bunlara karşı alınan önlemler salgında bakım yükünü sırtlanan kadınların istihdamdaki durumu salgına özgü emek denetimi ve salgının yaşam alanlarına sosyal ve psikolojik etkilerini etraflı bir biçimde inceleyen bir başvuru kitabı niteliğinde.
Kaynak: Birgün/Aziz Çelik