Kapitalist devletin elde ettiği gelirler ve yaptığı harcamalar üzerinden ekonomik ve toplumsal yaşama müdahalesi, başta merkezi yönetim bütçesi olmak üzere, çeşitli ekonomik program ve hedefler üzerinden gerçekleşir. Bu durumun üretim, tüketim ve bölüşüm ilişkileri üzerinde doğrudan etkisinin olması kaçınılmazdır. Sermayenin çıkarlarının belirleyici olduğu koşullarda hazırlanan devlet bütçesinin sermaye sınıfının ihtiyaçlarına aykırı olması mümkün değildir.
Türkiye’de, özellikle 20 yıllık AKP iktidarı döneminde hazırlanan merkezi bütçeler, ‘Yoksuldan alıp, zengine aktaran’ bir anlayışa dayanıyor. Bütçe gelirlerinin önemli bir bölümü doğrudan ya da dolaylı vergilerle halktan toplanmasına rağmen, yapılan kamu harcamalarında en az payı yoksul halk kesimleri ve emekçiler alıyor. Patronlara yönelik olarak getirilen vergi istisnaları ve sigorta prim destekleri iktidarın ekonomi politikalarının olmazsa olmazı olarak her yıl artarak yenileniyor.
Hafta başında Meclise sunulan 2023 merkezi yönetim bütçesi gerek büyüklüğü gerekse harcama kalemlerinin niteliği itibariyle bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı ‘seçim bütçesi’ olarak dikkat çekiyor. 2023 yılında merkezi bütçe giderlerinin 4 trilyon 470 milyar, bütçe gelirlerinin ise 3 trilyon 810 milyar lira olması hedefleniyor. 2023’te bütçe gelirlerinin yüzde 96’sı vergi gelirlerinden oluşacak. 2022’de 330 milyar lira olarak öngörülen ve kur korumalı mevduatı içermeyen faiz harcamalarının 2023’te 565 milyar lira olması iktidarın 2023’te de ‘faiz lobisine’ çalışacağının en somut kanıtı.
Ek bütçeyle birlikte 2022 yıl sonunda 2.55 trilyon lira olarak hedeflenen bütçe gelirleri yaklaşık yüzde 50 artışla 3.81 trilyon liraya çıkmasına rağmen 660 milyar liralık bütçe açığı (Ki çok daha fazla olacaktır) açıklanması, iktidarın 2023 bütçesini tamamen seçime endeksli olarak hazırladığını, seçim için bütün vanaları sonuna kadar açacağını gösteriyor.
2022 bütçesinde patronlara doğrudan destek için 69 milyar lira kaynak ayrılmıştı. 2023 bütçesinde söz konusu destek miktarı iki kattan fazla arttırılarak 145.4 milyar liraya yükseltiliyor. Üstelik bu rakamlara İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanan ve yıllardır sürdürülen prim destekleri dahil değil. İşveren sigorta prim desteğinin 43.1 milyar liradan yüzde 58 atışla 68.1 milyar liraya çıkarılması, seçim gerekçesiyle asgari ücrete yapılması planlanan artışın etkisi olarak dikkat çekiyor.
2022 bütçesinde 2023 yılı için 385 milyar liralık vergiden vazgeçilmesi (vergi harcaması) bekleniyordu. Ancak 2023 yılı bütçesinde bu rakam 2.5 kattan fazla artışla 994 milyar liraya çıkarılıyor. Bu rakamın bir bölümünde asgari ücretin vergi dışı bırakılması etkili olsa da büyük bölümü patronların işine yarayacak şekilde bu kadar çok vergiden vazgeçilmesi normal değil.
2023 bütçesinde en büyük kalemini 1 trilyon 682 milyar lirayla cari transferler (Sosyal güvenlik kurumlarına yapılacak transferler, görev zararları, sosyal amaçlı transferler, fonlara yapılan ödemeler vb.) oluşturuyor. 2023 bütçesi, halktan toplanan kaynakların önemli bölümünün sermayeye aktarıldığı bir ‘transfer bütçesi’ olarak dikkat çekiyor.
Bugüne kadar yaşanan bütün bütçe süreçlerinin gösterdiği temel bir gerçek var. İşçi ve emekçiler, sendika ve emek örgütleri öncülüğünde kendi iradeleri dışında hazırlanan merkezi yönetim bütçesine zamanında müdahale etmedikçe, iktidarın bütçe harcamalarını istediği gibi düzenlemesinin önüne geçilemez. Bu durumu tersine çevirmek için, halk için bütçe hazırlanması mücadelesine girilmedikçe emekçilerin yaşadığı geçim krizinin derinleşmesi ve hane bütçelerinde yaşanan küçülmenin önüne geçmek mümkün görünmüyor.
Kaynak: Erkan Aydoğanoğlu/Evrensel