Depremin yıkımları ve kayıplarımızın acıları olanca hızıyla sürüyor. Felaketin boyutları gün geçtikçe daha vahim bir biçimde ortaya çıkıyor. Bu arada kamusal yönetimin böylesi bir felakete nasıl hazır olmadığı da açık bir biçimde ortadadır. Bu aynı zamanda yaşanılan bu doğal afetin yıkıcı sonuçlarının neden daha fazla yıkıcı ve etkileyici olduğunu da bize ifade ediyor.
Tüm yaşanılan bu olumsuzluklara karşın tek olumlu görebildiğimiz şey ise halkımızın böylesi bir felaket karşısında olan üst düzeydeki dayanışma refleksidir. İnsanlarımız gerçekten de deprem bölgesindeki halkımızın çaresizliği karşısında tüm imkânlarını seferber etmekte ve yardım için ellerinden geleni yapmaktadır. Bu konuya önderlik eden sivil toplum kuruluşları, Belediyeler, siyasi partiler, muhalif basın, yayın kuruluşları tam bir seferberlik halinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Depremin üzerinden 2 haftayı aşkın bir süre geçtikten sonra haftalardır sözünü ettiğimiz Fesih yasağını da içeren “Olağanüstü Hal Kapsamında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Alanına İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” 22 Şubat 2023’te Resmî Gazete’de yayımlandı.
Ancak yayımlanan bu kararname henüz daha unutamadığımız pandemi döneminde yaşadığımız kötü tecrübeleri çağrıştırdı.
Nedenlerini sıralayalım:
Fesih yasağında denetimsiz 25/2. madde istisnasının denetlenme zorunluluğu:
Getirilen fesih yasağı İş Kanunu’nun 25/2. maddesininde yer alan “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri sebepler” fesih yasağı kapsamının dışında bırakılmıştır.
Kanunun bu maddesi kapsamında yapılan fesihlerde işverenlere işçinin savunması alınmadan derhal (tazminatsız) fesih hakkı tanındığı için yasağı delmek isteyen kimi kötü niyetli işveren Pandemi döneminde işçileri bu madde kapsamında işten çıkarmıştır. Dolayısı ile yine benzer hadiselerin yaşanmaması için bu madde kapsamında yapılan fesihlerin mutlak surette Bakanlık denetimine tabi olması, müfettiş denetimi sonucu feshe onay verilmesi halinde yine yargı yolunun açık olması gerekir.
Meşru mazeret kavramı yasal düzenleme ile açıklık kazanmalıdır:
Deprem sebebiyle çeşitli nedenlerle (yakınlarını kaybedenler, evleri yıkılanlar, başka illere gitmek zorunda olanlar vb.) işe devamsızlık yapmak zorunda kalan işçilerin bu devamsızlıkları sebebiyle işten çıkarılmaları yasak kapsamına alınarak bu devamsızlıkların meşru mazeret kapsamında değerlendirilmesi ve meşru mazeret kavramına somut ve net açıklık kazandırılmalıdır.
İşsizlik ödeneği ve kısa çalışma ödeneği yetersiz yararlanma koşulları ağır:
Bilindiği gibi işsizlik sigortasının gerek yararlanma koşullarının ağırlığı, gerek yararlanma süresi ve bu fondan işsizlere yapılan ödeme miktarlarının düşük oluşu sürekli eleştirilmektedir. Buna karşın aradan geçen sürede bu konuda bir iyileştirme sağlanmamıştır. Pandemi dönemine özgü olarak yararlanma koşulları geçmişte bu döneme özgü olarak bir miktar yumuşatılsa da halen son 3 yıl içinde en az 600 gün prim ödeme şartı (son 120 gün kesintisiz) geçerliliğini korumaktadır. Şimdi beklenilen işsizlik sigortasından yararlanma koşullarının deprem bölgesine özel kolaylaştırılması ve ödeme tutarların da artırılmasıdır.
İşçiler için felaket olan ücretsiz izin tehlikesi yine gündemde ve yetersiz nakdi ücret desteği:
Çalışanlar için tam bir felaket olan ücretsiz izin uygulaması bu kararname ile yine geliyor. Ücreti dışında başkaca bir geliri olmayan işçilere bu uygulama ile günlük 133,44 TL. Nakdi ücret desteği ödenecek ve yaşadıkları yıkımların ardından kendileri ve aileleri açlık tehlikesi ile de karşı karşıya kalacaklar. Bu ödemenin ortadan kaldırılarak bu kişilere de en az İşsizlik ödeneği tutarında ödeme yapılmalıdır.
İşçilik haklarına Devlet güvencesi getirilmelidir:
Bu felaketin ardından olumsuz etkilenen işyerleri ve işverenler doğal olarak ödeme güçlüğü içine düşeceklerdir. Bu işyerlerinde çalışanlar bakımından kıdem tazminatı ve benzeri işçilik haklarına devlet güvencesi getirilmelidir. Ödeme güçlüğü içinde olan işverenlere destek sağlanması ve/veya direkt olarak işçilerin bu haklarına yönelik güvence bizzat devlet eliyle sağlanmalıdır.
Sonuç itibarı ile bu boyutta bir felaketin ardından halk dayanışmasının ve örgütlü toplum olmanın önemini bir kez daha kavradık. Yaralarımız henüz çok taze ve yıkımın şokunu henüz üzerimizden elbette ki atamadık. Ancak biliyoruz ki gelecek günlerde bu dayanışmaya çok daha fazla ihtiyacımız olacak. Bu nedenle yaşamın tüm alanlarında bu dayanışma ruhunu daha da ileriye taşımalıyız. Deneyimlerimiz bize bir kez daha gösterdi ki ancak böyle ayakta kalabileceğiz.
Kaynak: Hüseyin İrfan Fırat /Birgün