Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) her ay açıkladığı enflasyon oranları ile halkın hissettiği enflasyon arasındaki makas açılmaya devam ediyor. TÜİK’in haziran enflasyonunu yüzde 1.64 olarak açıklaması, fiyat artışlarındaki değişimin ne kadar doğru ölçüldüğü konusundaki endişeleri daha da arttırdı.
Enflasyon, fiyatların genel seviyesindeki sürekli artış olarak tanımlanıyor. Ancak halk arasında enflasyonun sadece fiyatların artışı olarak görülmesi, bu kavramın önemli bir yönünü oluşturan satın alma gücünün düşmesi boyutunun göz ardı edilmesine neden oluyor. Fiyatlar artarken gelirlerin aynı oranda artmaması nedeniyle bireylerin yaşam standartları bozulmaya başlıyor. Bu durum, özellikle sabit gelirli kesimlerin yaşam koşulları açısından yıkıcı sonuçlar (yetersiz beslenme, barına sorunu vb.) ortaya çıkarıyor. Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı nedeniyle halkın harcama eğilimlerinin önemli ölçüde değişime uğraması boşuna değil.
TÜİK tarafından açıklanan resmi veriler, bir süredir tartışılan vergi artışları ve gıda ürünlerine yapılan zamların etkisiyle çarşı pazarda yaşanan yangının enflasyon rakamlarına birebir yansıtılmadığını gösteriyor. TÜİK’in açıkladığı tartışmalı resmi enflasyon verileri kimseye inandırıcı gelmediği gibi, yaz aylarında olmamıza rağmen hayat pahalılığı geçtiğimiz aylardan çok daha farklı ve ağır hissediliyor.
Türkiye’de uzun süredir hissedilen enflasyon, TÜİK tarafından ölçülen enflasyondan çok daha yüksek. Örneğin TÜİK verilerine göre 2023 aralık ayında açıklanan enflasyon yüzde 64.8 iken tüketicilerin hissettiği enflasyon yüzde 100.5’ti. Ölçülen ve hissedilen enflasyon oranı arasındaki puan farkı yüzde 35.8 olarak hesaplandı.
Ölçülen enflasyon ile tüketicilerin hissettiği enflasyon arasındaki fark enflasyon yanılsamasına neden olurken, bireylerin enflasyon algısı gelir ve yaşam koşullarına bağlı olarak değişiklik gösteriyor. Enflasyon yanılsamasının temel nedenleri arasında; tüketicilerin gelir seviyesi, harcama kalıpları, tüketim alışkanlıkları ve enflasyon beklentilerindeki farklılıklar gösteriliyor. Enflasyonun düşük açıklanmasının bir diğer nedeni de memur maaşları ve emekli aylıklarına yapılacak artışların düşük tutulması.
Hükümetin bu yıl asgari ücrete ara zam yapılmayacak açıklaması hem normal değil hem de geçmişteki uygulamalar ile çelişiyor. Şöyle ki, bugüne kadar asgari ücrete ara zam yapılmayan yıllardaki ortalama 6 aylık tüketici enflasyonu yüzde 5.4 olarak gerçekleşmiş. Ara zam yapılmayan yıllarda altışar aylık enflasyon oranları düşük olduğu için düzenleme yapılmasına gerek duyulmamış. Oysa 2024’in ilk 6 ayındaki resmi fiyat artışı yüzde 24.73. Geçmişte asgari ücrete ara zam verilen ve verilmeyen yıllardaki ilk 6 aylık (ocak-haziran) TÜİK tüketici enflasyonuna bakıldığında bu yıl neden ara zam yapılmasının kaçınılmaz olduğu daha iyi anlaşılıyor.
2024 yılı içinde asgari ücrete ara zam yapılmaz ise yıl sonunda asgari ücretin alım gücü Merkez Bankasının enflasyon tahminlerine göre 12 bin 320 liraya, en düşük emekli aylığının alım gücü ise 7 bin 949 liraya düşecek. Başka bir ifadeyle bu yıl asgari ücretli ve emeklinin reel gelirinde son yılların yüksek erimesi yaşanacak.
Temmuzda 4 milyon memur ve 12 milyon emeklinin aylığı yüzde 19.31 ve yüzde 24.73 artarken asgari ücretliler ile kök aylığı 8 bin lira ve altında olan 3.7 milyon emekli aylığına yıl sonuna kadar hiç zam yapılmayacağının açıklanması hükümetin ekonomide yapılan yanlışların bütün faturasını emekçilerin sırtına yıkmakta ne kadar kararlı olduğunu gösteriyor.
Kaynak: Erkan Aydoğanoğlu/Günlük Evrensel