2021 asgari ücret görüşmelerinde son düzlüğe giriliyor. Asgari ücret ay sonuna kadar saptanacak. Bilindiği gibi, Türkiye’de asgari ücret üç taraflı bir mekanizma olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirleniyor. Komisyonda beş hükümet, beş işveren ve beş işçi temsilcisi yer alıyor. Karar oyçokluğu ile alınıyor ve kesin nitelik taşıyor. Geçen hafta da yazdığım gibi kararda hükümet belirleyici ve genellikle asgari ücret miktarı hükümet-sermaye blokunun istediği doğrultuda saptanıyor.
İŞÇİLERİN ELİ KOLU BAĞLI MI?
Asgari ücret tespit süreci Türkiye’nin en büyük ücret pazarlığı olmasına rağmen bu pazarlıkta işçilerin ve sendikaların elinde olağan bir toplu pazarlık sürecinde olduğu gibi grev mekanizması yok. Asgari ücret tespit sürecinde toplu pazarlık sürecinde olduğu gibi uyuşmazlık ve uyuşmazlık çözüm prosedürü işlemiyor. Komisyon kararları kesin nitelikli olup, bunlara itiraz edilemiyor. Nitekim bu yüzden görüşmelerde işçileri temsil eden Türk-İş “Bu bir toplu sözleşme değil, greve gidemiyoruz” diyor. Ancak bu iç hukukla sınırlı bir bakış açısıdır ve asgari ücret pazarlığını sıradan bir toplu pazarlık gibi görmektir.
Asgari ücret tespit sürecinde işçilerin topluca iş bırakması ve genel greve gitmesi Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından kabul edilmiş bir haktır. İşçilerin ve sendikaların asgari ücreti artırmak için hükümete ve işverenlere baskı yapmak amacıyla genel greve gitmesi ILO’ya göre meşrudur ve sendikaların normal faaliyetleri arasındadır. Asgari ücret için yapılacak grev, toplu pazarlık sürecindeki kanuni greve benzemez. Bunun için 6356 sayılı yasada dayanak aramaya gerek yoktur. Dayanak, Türkiye tarafından onaylanan ILO sözleşmeleri ve Anayasa’nın 90’ıncı maddesidir.
Önce asgari ücret için grev hakkının hukuksal dayanaklarının ne olduğuna bakalım. Bu dayanaklar, Türkiye’nin de üyesi olduğu ILO’nun sendika hakkı ve özgürlüğü ile ilgili en önemli denetim organı olan ILO Sendika Özgürlüğü Komitesi (SÖK) kararlarında yer alıyor. Aşağıda ele alacağımız ILO SÖK kararlarının özgün metinleri için şu kaynaklara bakılabilir: Freedom of Association. Compilation of decisions of the Committee on Freedom of Association/ International Labour Office – Geneva: ILO, 6th edition, 2018. Ayrıca bu kitap Uluslararası Çalışma Örgütü Türkiye Ofisi, Avrupa Birliği, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından Türkçe olarak da yayımlanmıştır: Örgütlenme Özgürlüğü. Örgütlenme Özgürlüğü̈ Komitesi Kararları Derlemesi (Çeviren: Çağla Ünlütürk Ulutaş) Uluslararası Çalışma Bürosu- Cenevre: ILO, 6. baskı, 2019.
ILO: ASGARİ ÜCRET ARTIŞI İÇİN GENEL GREV YAPILABİLİR
ILO asgari ücret artışı için genel grev yapılabileceğini ve bunun sendikaların normal faaliyetlerinden biri olduğunu net bir biçimde kabul etmiştir.
“Genel grevle ilgili olarak, Komite, grev eyleminin sendikalar tarafından kullanılabilir eylem türlerinden biri olduğunu benimsemiştir. Asgari ücrette bir artış, yürürlükteki toplu iş sözleşmelerine saygı ve ekonomik politikada bir değişiklik (fiyatları ve işsizliği düşürmek için) isteyen 24 saatlik genel grev meşrudur ve sendikal örgütlerin normal faaliyet alanı içindedir” (ILO, 2018, Paragraf 781).
ILO’ya göre grev hakkı sadece toplu pazarlık sırasında ortaya çıkacak menfaat uyuşmazlıklarıyla sınırlanamaz. Hükümetin politikalarını etkilemeyi ve protesto etmeyi amaçlayan grevler meşrudur ve bu tip grevlerin yasadışı ilan edilmesi 87 sayılı sözleşmenin ihlali anlamına gelir. İşte bu konudaki diğer kararlar:
“Sendikalar, özellikle hükümetin ekonomik ve sosyal politikalarını protesto etmeyi amaçlayan protesto grevlerine başvurabilmelidir” (ILO, 2018, Paragraf 763).
“Hükümetin ekonomik politikasının toplumsal ve çalışma hayatı ile ilgili sonuçlarını protesto eden bir ulusal grevin yasadışı olduğunun ilanı ve grevin yasaklanması, örgütlenme özgürlüğünün ciddi bir ihlalini oluşturur” (ILO, 2018, Paragraf 780).
“Grev hakkı, yalnızca toplu sözleşmenin imzalanmasıyla çözülmesi muhtemel toplu iş uyuşmazlıklarıyla sınırlı olmamalıdır; işçiler ve sendikalar, gerekirse üyelerinin çıkarlarını etkileyen ekonomik ve sosyal konulardaki memnuniyetsizliklerini daha geniş bir bağlamda ifade edebilmelidir” (ILO, 2018, Paragraf 766).
Bu kararlar ILO sözleşmelerine dayanmaktadır. ILO’nun sendikal haklarla özdeşleşmiş iki sözleşmesinden biri olan 1948 tarihli 87 Sayılı Sendika Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin Sözleşme, sendikal haklar ile ilgili en önemli ILO sözleşmesidir (diğeri 98 sayılı sözleşmedir). Türkiye 87 sayılı sözleşmeyi 1993 yılında onayladı. 87 ve 98 sayılı sözleşme metinleri kısa ve genel ifadeler içermektedir. Ancak 87 ve 98 sayılı sözleşmeler ILO denetim organları kararlarıyla somut olaylara uygulanmakta ve yorumlanmaktadır.
ANAYASA VE ILO SÖZLEŞMELERİ DAYANAK
70 yıllık geçmişiyle Sendika Özgürlüğü Komitesi (SÖK) özellikle 87 sayılı sözleşmeye ilişkin ihlal başvurularını inceleyen, karara bağlayan ve 87 sayılı sözleşmeyi yorumlayarak içtihatlar oluşturan en önemli ILO denetim organlarından biridir. 1951’de kurulan SÖK, bağımsız ve etkili bir denetim organıdır. ILO Yönetim Kurulu tarafından kurul üyeleri arasından seçilen 9 asıl ve dokuz yedek üyeden oluşur. Önemle vurgulanmalıdır ki SÖK’te işçi, işveren ve hükümet tarafının üçer üyesi yer alır. Yukarıda ele alınan kararlar üç tarafın iradesine dayalıdır. SÖK, sadece uygulama denetimiyle sınırlı değildir, pozitif kuralları tamamlama ve genişletme işlevini de yerine getirmektedir.
Anayasa’nın 90’ıncı maddesi usulüne göre onaylanmış uluslararası sözleşmeleri kanun hükmünde kabul etmekte ve bunlara karşı Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamayacağını hükme bağlamaktadır. Maddenin son fıkrasına 2004 yılında eklenen yeni cümle ile “insan hak ve hürriyetlerine ilişkin” uluslararası sözleşmeler ile iç hukukun çatışması durumunda uluslararası sözleşmelerin esas alınacağı kabul edilmiştir. Kuşkusuz onaylanmış ILO sözleşmeleri bu kapsamdadır. Profesör Mesut Gülmez’in de vurguladığı gibi Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son fıkrasının kapsamı sözleşmelerin salt sözel metinleriyle sınırlı olarak ele alınamaz, denetim organlarının kararlarını da kapsar. O halde asgari ücret artışında grev hakkı için onaylanmış ILO sözleşmeleri ve denetim organları kararları esas alınmalıdır.
HUKUKİ DAYANAK VAR ESAS OLAN SENDİKAL İRADE
Görüldüğü gibi asgari ücret müzakereleri sırasında grev yapmanın, iş bırakmanın, Avrupa ülkelerinde sık örneklerini gördüğümüz 24 saatlik bir genel grevin hukuksal dayanakları son derece sağlamdır. Türkiye tarafından onaylanan ILO sözleşmeleri ve normları buna imkân vermektedir. Bu bilgiler Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yayımlanan kitapta da yer almaktadır.
Asgari ücretin işverenlerin ve hükümetin iki dudağı arasında kalması, bu konuda hukuksal dayanakların yokluğundan değildir. Asıl sorun sendikal iradedir. Güçlü hukuksal dayanakları olan asgari ücret için toplu eylem hakkı sendikalar tarafından kullanılamamakta ve tepkiler son derece sınırlı kalmaktadır.
ILO’nun bir hak olarak tanımladığı asgari ücret artışı için genel uyarı eylemi/grevi olağan bir toplu pazarlık sürecinde olduğu gibi prosedürel değil, toplumsal bir süreçtir. Böylesine büyük bir protesto eylemi ise başta Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda işçileri temsil eden Türk-İş olmak üzere, DİSK ve Hak-İş ile emek ve meslek örgütleri tarafından birlikte düzenlenebilirse anlamlı olur. Üç işçi konfederasyonu asgari ücret için açıkladıkları ortak ilkeler için ortak tutum almalı ve demokratik haklarını etkin biçimde kullanmalıdır. Nitekim buna benzer ortak protesto eylemleri 1990’lı ve 2000’li yıllarda Emek Platformu döneminde yapılabilmişti.
Asgari ücret küçük bir azınlığın değil işçilerin ezici çoğunluğunun meselesidir. Türkiye bir asgari ücretliler toplumu haline gelmiştir. Asgari ücret görüşmelerinde işçilerin etkili olması sadece masa başı görüşmelerle mümkün değil. DİSK tarafından da vurgulandığı gibi “Asgari ücret tespit sürecini ulusal bir toplu pazarlığa çevirmek, milyonların meselesi yapmak ve çalışanları insanca bir asgari ücret talebi etrafında harekete geçirmek mümkündür.”
Masanın arkasına işçilerin, toplumun iradesini de yığmak lazım. Asgari ücretin insanca bir düzeye yükseltilmesi için ILO’nun açık bir biçimde hak olarak tanımladığı 24 saatlik bir genel iş bırakma eylemi neden olmasın? Aksi halde 2021 asgari ücret artışı yine eski tas eski hamam olmaktan öteye gitmeyecek.
Kaynak; Aziz Çelik/Birgün